Kötü Huylu Kitle

Kendinde her türlü hakkın olduğuna inanan tuhaf bir kitle oluştu son yıllarda. Bu kitlenin iyi veya kötü huylu olduğuna doktorlarımız karar veremedi. Çünkü; bu kitle bedende değil sağlıksız fikirdeydi. Önce bir beze kadardı sonra büyüdü, sertleşti, iyice acı ve zarar vermeye başladı.

Neler mi yaptı;

Hastanın muayenesi daha bitmeden içeri dalmayı hak bildi kendinde. Doktor "Dışarıda sıranızı bekleyin", deyince dayılandı. Ne var ki canım bir şey sorup gideceğim, tahlil sonucuma baktıracağım, dedi. İçerideki hastanın mahremiyeti, doktora saygı kimin umrundaydı. Oysa kuralı, adabı vardı eskiden her şeyin.

Hasta çıkınca ardından aceleyle doktor da giderse "Hoppp sen nereye?" dedirtti içindeki azgın hesap sorucu. Tabi doktorlarımızın yeme, içme ihtiyacı olamaz, tuvaleti gelemezdi. Poliklinikten yatan hasta bölümüne acilen çağrılmış olamazdı. Doktorlar, muayene odasında koltuğuyla bütünleşmiş demirbaş eşyaydı ne de olsa.

Memnuniyetsizliği ve şikayet etmeyi huy edinenler arttıkça doktorlarımıza sözlü saldırı, fiziksel şiddet, cinayet haberleri de arttı. Akabinde şu iğrenç replik türedi "Bazıları da dayağı gerçekten hakediyor canım!"

Bazen kendine bazen de bir yakınına raporsuz yazılamayacak ilaçları "reçeteye yaz" diye zorladı. İkna olamadı bir türlü. Sanki evine marketten çikolata, kolonya alıyor da satıcı vermiyormuş havasında yumruklarını konuşturdu.

Tıbbın gerektirdiği her türlü müdahale yapılmasına rağmen hastası vefat mı etti bu defa neden yaşatamadın? diye kükredi. Oysa dillere pelesenk sözlerimiz vardı: "Vadesi bu kadarmış, Ecel, Bu dünyada içecek suyun varsa yaşarsın yoksa ne yapsan nafile, Takdir-i İlahi" Tövbe haşa! Doktorumuz mu ilk nefesini verdi ki? Bunu yazarken bile affet beni Allah'ım diyorum içimden!

"Müşteri memnuniyeti politikası" ile "Sağlık hizmeti kalitesi" bambaşka iki alan malumunuz ."Doktor-hasta" ile "satıcı-müşteri" kavramı da ayrı... Maalesef bu ince çizgi, hep kalın duvar çekti araya.

Sonuç olarak; kimler bu konularda yanlış algıları düzeltecek, gerekli bilinçlendirmeyi sağlayacak, güvenliği artıracaksa acilen kolları sıvamalı. İnsanlık tarihinin her döneminde ilim ve bilimin tüm gereklerini canla, başla uygulayan, bu kutsal meslek uğruna yıllarını veren değerli doktorlarımıza, sağlık camiamıza eskiden olduğu gibi davranılmalı ve hakettikleri hakları noksansız alabilmeliler. Bizler doktorlarımızı seviyor, sayıyor ve yaşamalarını istiyoruz.

Ayrıca gün içerisinde hastaneye gelen her hastayı muayene etmeye zorlamak da mantık dışı. Buna can mı dayanır? İnsan sağlığını ilgilendiren kararları, tanı ve teşhisleri saniyelere sığdırmak olacak iş mi?

Özellikle Acil Servisler kuruluş amacına uygun kullanılsa keşke. Sadece trafik kazası, kalp krizi, beyin kanaması vs. vakalarla meşgul değil ki sevgili doktorlarımız. Acil Servis sanki expres kasa!


Ben bir sağlıkçı değilim ama olayları azıcık da olsa sağlıklı bir bakış açısıyla değerlendirmek hiç de zor değil.

Her türlü şiddetin, cinayetin son bulmasını diliyorum. Bir doktor kolay yetişmiyor. Doğada her şeyi çok kolay tüketenler lütfen değerli insanlarımızı ve sabrımızı tüketmesin! Sevgi ve saygı başka da bir şey demiyorum.



















Aysel AKSÜMER hakkındaki bilgilerin basılmasını istiyorum.
Eğer basılmamasını istiyorsanız tıklayın.

  Aysel AKSÜMER kimdir?
Halkla İlişkiler mezunuyum. Devlet memuru emeklisiyim. 2 evlat sahibiyim. Ankara'da yasiyorum. Bir Oyku Kadar Kisa Bir Roman Kadar Derin Hayatlar isimli oyku kitabinin yazariyim.

Etkilendiği Yazarlar:
Orhan Veli KANIK, Reşat Nuri GÜLTEKİN, Anton Çehov

 


Bu yazıyı basmak istiyorum.

İzEdebiyat'da yayınlanmakta olan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Tüm yazılardan birinci dereceden sayfa düzenleyicileri sorumludur. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

Yazarların izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin —kısa alıntı ve tanıtımlar dışında— herhangi bir biçimde basılmaması/yayınlanmaması önemle rica olunur.

© 2000-2002, İzlenim.com - Tüm hakları saklıdır.