Beyaz bulutlar yerlerini gri bulutlara bıraktıklarında, akşamın alacası çökerken ağaçların kuru dallarına, dalgalar köpürerek kumsalı dövmeye başladığında, uzaklara dalıyordu gözleri. Kıstı iyice gözlerini sanki daha iyi görebilecekti göremediği uzaklarını. Birisinin hayalini görmekti amacı. Akşamın sihrine gizlenmiş birisi. Görecekti de.
Kulaklarına gelen denizin sesi, sessizliğin sesiydi işte. Her geçen dakika daha bir şiddetle kumsala çarpıyordu. Kokusunu içine çekti denizinin kendinden geçerek. Gözlerini kapatıp hayalinin kokusunu çekti aslında burnuna. Esen rüzgar ürperti verdi birden tenine. Bir sarılışı arzuladı birden gözlerini açıp. Ufka baktı, umutla. Olur muydu acaba?
Burası denizinin içinde hissettiği yerlerdendi. Severdi burasını. Denizi, elini uzatıp tutabileceği bir durumdaydı. Çıkartır ayakkabılarını girerdi denizinin içine, eteklerinin ıslanmasına aldırmadan.
Burası hem güneşi batırdığı hem dolunayı gördüğü yerdi. Bir taraftan dağların karanlığına, ihtişamı diğer taraftan denizinin laciverdine, siyahlığı karışırdı.
Burada anlamıştı yaşamın ille de yürünecek bir yol olduğunu. Dönmek yoktu yaşam denen bu yoldan. Mola vermek, dinlenmekte yoktu. İlle yürünecekti. Yüründükçe acıtan bir yol... Acıttıkça yürünen, yüründükçe acıtan bir yol.
Burasıydı işte güneşin gözüne bakarken dolunayla konuştuğu sahil. Kimseler görmeden gözyaşlarını denize karıştırdığı yerdi. Ayaklarına çakıl taşlarının batıp kanattığı yerdi. En büyük hayal kırıklığını sindirirken ona şahitlik yapan yerdi burası.
Burası “gelmedin, gelmedin” diye şarkısını söyleyip denize bakışlarını bıraktığı yerdi. Burası burasıydı işte. Burnunu çekerek hasretinden titrediği yerdi. Burasıydı işte. Belki de gerçekleri kavradığı yer. Burasıydı...
Bir istiridye kabuğu buldu kumsalda bakarken uzaklarına. “Umut gibi” deyiverdi farkında olmadan fısıltıyla. Diğer yarısını kaybetmemiş yosunlu, bej renkli, henüz denizden çıkmış, açık bir istiridye! Umut koydu bu istiridyenin adını, çünkü daha önce bulduğu istiridyeden farklıydı bu. Dokunmadı hiç içindeki kumlara, üzerindeki yosunlara, öylece sardı mendiline, kırılmasından endişelenerek. Umut idi adı. Umut olmalıydı. Umut kalmalıydı. Umut!
Dalgaların sesini dinledi. Hışırtısını dinledi. Hırçınlığını dinledi. Laciverdin siyaha dönüşmesini izledi sonra. Dalgaların köpürmesinde sevgisini gördü. Hasretlendi. Hüzünlendi. Ama ağlamadı, ağlayamadı. Gülümsedi. Sadece gülümsedi.
Kısa ama uzun zamanını hasretiyle doldurdu. Hasretine sarıldı. Sevdi yine. Her zaman olduğu gibi sevdi. Sevgisini, denizini sevdi. Ve gülümsedi.
Akşamın alacasında sahil... Burasıydı işte!
13 mart 05
Pazar