Hiç bitmeyecekmiş gibi yağıyordu. Amansız, tuhaf bir hızla. Dibi delindi sandığı, gün boyu durmadan, farkı gri bir bulutla…Ne kadar kapatsa da perdeleri, görmese de dışarıdaki halleri
içine işleyen damla sesleri…
Var ya!
Zamanı durduran tabiatın mucize müziği.
En çok yağmurdan ürperirdi.
Çocukluğunda kopacağını zannettiği gökkubbenin büyük bir gümbürtüyle yere düşeceğini ama en çok da ince yağmurla yollarda yürümeyi … hani ahmak ıslatanlarla dertleşmeyi,
olan hayat içinde belki de en ahmağın kendi yüreği olduğunu öğrenmeyi. Şeffaflığında atıp atacağı bir ömür çarpıntısı bitinceye kadar taşınan avuç içi ölmeyi.
Yalnız, ücra bir kıyıda rüzgârın tılsımlı fısıltısıyla düşünceyi bölen şimşeğin, düştüğü zamanı görmemeyi.
Yüksek perdeden
renk ahenk kuşağın sarılması arza ve saniyelerde kaybolması ışıkla...
Yağmur yağıyor seller akıyor
Arap kızı …
kimdi sahi?
Veya ne önemi vardı kimliklerin
Gün ağması sonra…
Ses tellerinde acı bırakan çocukluğunun şarkısını bitirememenin...
Perdeler ipek saten
Ten rengi
yağmuru dindirememesinin...
çek gitsin şimdi!
Ayşe Keskin-Trabzon