Kaan, çok zeki biri. Özel bir şirkette 'ceo' olarak çalışıyor, üstelik gereğinden fazla başarılı. O, nerede ne yapması gerektiğinin farkında olan bir idealist. Kaan'ın daha bu gencecik yaşında bile ne kadar başarılı bir insan olacağını anlamak için yalnızca gözlerinin içine bakmanız yeterlidir. İleride çok önemli bir adam olacak, biliyorum. Onu seviyorum ve ona saygı duyuyorum, fakat o koskacaman bir adam olduğunda onun yanında olmak istediğimden emin değilim.
Ben mi? Henüz size adımı bile söylemedim sanırım. Adım Beren. Ben gazeteci ve yazarım. Yapabildiklerim bunlarla sınırlı değil tabiki ama resmi olarak geçerli olan ve boğazımdan geçen lokmaları borçlu olduğum mesleğim bu. Ben Kaan'dan oldukça farklı bir kişiliğe sahibim. Nerede ne yapmam gerektiğini pek fazla önemsemeyen bir insanım. Olacakları yaşamak isterim, istediğim şeyleri (her ne kadar çılgın şeyler olsa da) istediğim zaman yaparım.
Eskiden birbirimizi tamamladığımızı düşünürdüm fakat şu an aynı şeyleri düşünmüyorum.
Her neyse.
Kendimi mutfakta ağlarken bulmamın üzerinden 5 saat geçti. Sabah erkenden evden çıktım. Taksiciye beni sakin bir yere götürüp götüremeyeceğini sordum (o adama güvenerek doğru bir karar verdiğimin farkındayım). Telefonum kapalı, muhtemelen Kaan şu anda çıldırmaktadır. Ama umrumda değil. Biraz daha yürüyorum ve bir taksi çeviriyorum. Telefonumu açtığımda 3 yeni sesli mesajım olduğunu görüyorum.
Mesajlar;
1-Heey! Nerelerdesin bakalım. Merak ettim. Ulaş bana.
2-Bunu yapmaktaki amacın nedir anlayamadım. Bir saattir aramanı bekliyorum ve hala aramadın. Telefonunu açmalı ve bana ulaşmalısın Sayın Türkoğlu. Seni seviyorum.
3-Sinirlendim.
Elimde olmadan arama tuşuna basıyorum. Ve işte, açtı.
-Nihayet küçük hanım arayabildiler. Neredesin sen? Bir açıklama istiyorum, mümkünse mantıklı olsun.
Acaba ne yalan söylesem? Telefonumun şarjı bitmiş, yanlışlıkla kapanmış, sanırım telefonum bozuk ya da sana şaka yapmak istemiştim.
-Sadece biraz kafamı dinlemek istedim. Her telefonumu kapattığımda sana haber vermek zorunda değilim, öyle değil mi?
Kelimeler ağzımdan dökülüveriyor. Ve sanırım onu biraz kırdım. Şimdi bana 'peki' diyecek. Onu tanıyorum.
-Peki.
-Kaan, kusura bakma haklısın. Gerçekten böyle demek istemedim, özü...
PAT. Telefonu yüzüme kapatmasından nefret ediyorum. Ama şu an onunla uğraşamayacağım. Evin önündeyim ve yapmak istediğim tek şey bir duş alıp gazete okumak.