Kum…
Her taraf uçsuz bucaksız kumlardan ibaret
Bir çöl
Ama ne sıcak…
Nede soğuk
Tek bir yol arkadaşı var
Önündeki kumları süpüren
Her adımında arkandan izleri silen
Rüzgâr…
Tepede bir güneş
İlerde bir kuyu
Koca çölün tam ortasında
Simsiyah taşlarla örgülü bir kuyu
Belki de gözlerimizin bizlere oynadığı ufak bir oyun
Deliliğin doruk noktası
Kapat gözlerini
Kuyuya doğru
Yavaş yavaş
Bu son görüşün yumuşak kumların üstünde parıldayan güneşi
Bir daha güneş kumların üstünde parıldamayacak
O gün gelene dek…
Güneş batıyor
İşte kuyunun uçsuz bucaksız karanlığı
Suyu bulma amacıyla çaresizlik içinde inilen kara bir delik
Beklide sudan kurtulmak için…
At bacağını artık taşların üstüne
Buz gibi taşlar
Kim bilir görülemeyen karanlığın dibinde neler var…
Güneş battı…
Yolculuk başladı…
Teker teker
Her bir taşa basa basa
Yavaş yavaş
Her bir adımda
Bir ışık yanıp sönüyor
Kuyunun artık çok uzaklaşan girişinde…
Taşların bazıları keskin
Bazıları soğuk
Bazıları adeta ayakla basılması için özenle yontulmuş
Yontulmuş taşları seçmeden devam etmek imkânsız
Kan…
Kara taşları renklendiriyor
Kara taşları renklendirmesi gerekiyor…
Sadece koyu bir sıvı kütlesi
Bilinmeyen derinliğe iniyor
Acı…
Susuzluk gittikçe artıyor
Adeta indikçe daha fazla uzayan bir kuyu
Her adımda daha da zorlaşıyor
Her adımda daha çok acı veriyor
Beklide pes etmek ve bırakmak gerek
Aşağıya doğru süzülüp suları daha çabuk bulmak
Peki ya aşağıda su yoksa?
Ya sadece kuru kumdan ibaretse karanlık?
O zaman bunca kanın ve acının da yok hiçbir anlamı
Boşu boşuna zorla çıkılmış bir yolculuk
Dikey düzlemde
Keskin taşlara karşı verilen savaş
Ama su yok
Tek bir damla bile
Suyun sesi bile yok
Beklide bir taşı koparıp atmak güç verir
Yukarıdaki taşlardan seç
Onlarla bir işin kalmadı
Sadece sana acı vermiş olan taşlarla dolu yukarısı
Hayır…
Çıkmıyor yerinden
Tek bir tanesi bile…
Dokundukça daha çok parçalıyor
Keskinliğinden azıcık bile ödün vermemiş
O zaman devam et
Başka yolu yok
Ya da bırak
Zaten devam edersen sonunda kayıp gömüleceksin karanlığın dibine
Her iki şekilde de aynı son
Aynı kader
Dur…
Neden aynı olsun?
Devam et
Bu sefer daha kararlı
Daha güçlü
Taşların keskinliğine aldırmadan
Dökülen kanları görmeden
Tepedeki ışık hala yanıp sönüyor
Her bir adımda
Aydınlık ve karanlık bir arada
Aslında karanlık bile karanlık değil
Kuyunun dibindeki sonsuz yokluk kadar
Rüzgâr nerde?
Neden taşları yontmuyor?
Neden geçmem için kolay bir hale getirmiyor taşları?
Neden her şey zor olmak zorunda
Birkaç damla su için
Neden bu kadar acı?
Çölün ortasında kalmayı mı tercih ederdin?
Her biri diğerinin aynı olan günleri izlemeyi mi tercih ederdin?
Amaçsızca
Güneşe doğru bitmeyen yürüyüş…
Şimdiki amaç ne ki?
İki damla su için bitmeyen işkence…
O zaman atla
Ve bitir işkenceyi
Gömül suların dibine…
Hayır…
Korkuyorum…
Biraz daha devam…
Hiçlikte yok olmaktansa
Acı…
Süre gelen bitmez tükenmez adımlar
Taşlara acı akıtmaktan başka bir şey değil
Kapat gözlerini…
Bırak kendini hiçliğe…
Hiçliğin derinliklerine…
Sonsuzluğun karanlığına…
Belki rüzgâr gelipte kurtarır
Beklide bitirir,
Umutsuzluğun karanlığına yapılan bitmez tükenmez yolculuğu…
Rüzgârdan umut yok…
O her adımla yanıp sönen ışığın yanında
Seyrediyor
Çıkmamı
Veya
Yok olmamı
Seyretmiyor…
O sadece kumların arasında
Bir yerden bir yere dolaşan hava akımından ibaret
Başından beri tek başına
Sonuna kadar
Yokluğun karanlığındaki sonsuz suya ulaşana dek
Peki ya sonra?
Suyu bulduktan sonra?
Bir hiçlik daha… ]