Gannicus

Ne kadar bomboş olduğunuzu sizlerin yüzüne vurmak istiyorum ya da ne kadar alkolü sevdiğimden akıl oyunları yapıyorum… Hangisi doğru? Hangisi yanlış? Bilemezsin… Bilsen dahi… Ne fark eder ki? Gün sonunda olan oluyor… Anladınız mı? Anlamadınız değil mi? Ağır geldi biraz değil mi? Tekrar tekrar oku… O zaman anlarsın. Hak ettiğiniz sizlerle olsun.

yazı resim

Yıllar sonra anladım veya rahatlıkla itiraf edebilirim ki; zeka seviyesi düşük fani yaşam formları; hep kendilerince kendilerine yakın gördüklerini eleştirme içine giriyor ve bundan da zevk alıyorlar. Bu yüzden mesela kendi kafama göre iki post attığımda ya da öyleymiş gibi gösterdiğimde, olabilecek senaryoları görmek istediğimden; hemen ‘’alp yine içiyor ya’’ muhabbetleri dönmeye başlıyor ve siz sanıyorsunuz ki, içinizde bazılarınıza ihanet edenler yok ve ben bu muhabbetleri bilmiyorum. Ah ne güzel dostluklar be onlar…

Elhamdülillah… İçiyor ama – ya da – ve Rabb’e de inanıyor inancında biri olduğumdan ne yazık ki; bazı realiteleri artık ufaktan yüzünüze vurmam gerekiyor. Niye? Madem siz benim, size göre zaafım hakkında böylelikle rahatlıkla atıp tutup konuşabiliyorsunuz ya da ben sizin böyle konuşmanız için göstere göstere açık kapı bırakıyorum… Dolayısıyla; ben de eleştirildiğim için, ya da eleştirmeniz için elimden geleni yaptığım için, bu durum, gün sonunda, benim de sizin hakkınızda da benzer konuşmalar yapma ya da yazılar yazma hakkına sahip olmamı gerektiriyor ki bu işler dengelensin, hak geçmesin… Benzetmemi mazur görün ama bunu az biraz Rabb – Adem – Elma hikayesi gibi düşünün… Boşverin nedenini… Uyarıldın mı? Uyarıldın. Sonuç? Hüsran… O zaman? Bedel ödeme vakti.

Hazırsak başlayalım… Hala aşkı aradığını ve bir parça ekmek verse yeterdi be tadında iki sayfa dahi okumadığı sahte Rus edebiyatından alıntılar yapan çirkin ördek yavrularına yazıyorum… Evlenemeyeceksiniz. Evlenseniz dahi boşanacaksınız… Kah yetiştirilmenizde, o mükemmel sandığınız aileniz hata yaptı, kah ise sizler şans eseri amma velakin hak etmediğiniz yerlerde olduğunuzdan kimliğinizi kaybettiniz… Şöyleyi böyleydi… Bana ne… Gün sonunda o kadar çok kullanıldığınızdan ve de kullandığınızdan, her şeyinizi kaybedip, bomboş bir karanlığa belki de ana evine döneceksiniz. Sizi de tabi ki kurtaran olmayacak. Allah aşkına niye olsun? Ulan yaşınız kaç… Vücudunuz ne halde… Karaktersizliğini değil sosyal alem, hikayelerinizden gizlediğiniz aileniz dahi biliyor… Nitekim siz hala değerlisiniz değil mi? Mükemmel. Bu bencillikle devam edin lütfen, ben de hak ettiğinizi göreyim ki Rabb nasip eyleyecektir.

Gelelim evlendikten sonra büyük bir başarıymış gibi çocuk doğurduğu için hep çocuğunu paylaşanlara… Neymiş? İşte Doruk iki yaşında, Doruk üç yaşında falan filan… Hayır diyemiyorum da bu doruk yani zirveyse, Allah yar ve yardımcınız olmuş diye… Niye? Babasının beslenmesi ve rol aldığı karakter belli… Oturdukları ev belli… Akabinde çocuğun okuyacağı okullar ve sonrasında sahibi olacağı iş belli… Özür dilerim ama sizin Doruk; CHP’ye genel başkan dahi olamaz. Bu kadar övmeyin, bedelini sonrasında ağır öder. (Kemal Kılıçdaroğlu bunu beğendi.)

Devam edelim Linkedin kafası ile… Birader; ister Rotterdam’da, ister Jebel Ali’de sıcak temaslarda bulun, paylaşımlar yap, hakkındır, eyvallah… İki değişiklik canlandırır eder ama gün sonunda seni oraya gönderen diyecektir ki bize ne kazandırdın? Ne kazandırdın ya? İkili iyi ilişkiler mi? Peki, Çok teşekkürler. Sonra? Uzun uzun teşekkür yazıları ama burada olmadı, yeni başlangıçlar değil mi? Tabi. Yedir bakalım yeni yere yedirebilirsen…

Gelelim ufaktan sonuca… Çoğunuz bir daire, bir araba sahibi dahi olmayan, tıpkı Lord Baelish’e bağlı çalışan hayatı neşelendirmek zorunda kalan neşelendirme işçilerisiniz. Ne geleceğiniz hakkında bir şeyleri değiştirme gücünüz var… Ne diğerleri için daha iyi senaryolar yaratmak için büyük bir kalbiniz var… Ne de… Ne kan bağışlıyor, ne kurban kesiyor, ne sokakta dilenip acı çekene 100 TL veriyor, ne birine yol veriyor, ne birini anlıyor, ne de hani bitmez de… Özetle, işte kabul edelim ki bir boka yaradığınız yok. Öyle işten eve, evden işe, arada da AVM’ye, kahveciye uğrayan zatlarsınız. Değil misiniz?

Bu da bizi nereye getiriyor? Bana… Beni düşünün lan biraz… Hani mukayese edebiliyorsunuz ya beni kendinizle… Güzel… Haydi… Bakın benim açımdan… Benim birlikte yaşadığım yaşam formlarının kalitesine bak… Sen olsan ne yapardın?

İşte bu yüzden… Belki de bu kadar içiyorum ya da böyle düşünmenizi istediğim için bu satırları yazıyorum… Ne kadar bomboş olduğunuzu sizlerin yüzüne vurmak istiyorum ya da ne kadar alkolü sevdiğimden akıl oyunları yapıyorum… Hangisi doğru? Hangisi yanlış? Bilemezsin… Bilsen dahi… Ne fark eder ki? Gün sonunda olan oluyor… Anladınız mı? Anlamadınız değil mi? Ağır geldi biraz değil mi? Tekrar tekrar oku… O zaman anlarsın. Hak ettiğiniz sizlerle olsun.

Yorumlar

Başa Dön