Hayırseverler Nerede

Beni gündelik yaşamda üzen bir olay üzerine yazdığım denemedir. İnsan olmanın gerekliliği duyarlılık olmalıdır.

yazı resim

Merhaba yeniden demeyi istemem ama demek zorundayım. Yazmaktan kaçındığım ayların sonunda sensiz yapamadım diyorum.

Mürekkebin kokusu burnumun ucunu acıtırken birden içime düşen bir ateşle sarıldım kaleme. Kalemimle kelamları okutayım dedim acemice…

Buruk acı yakıp yıkan, insanlığa olan inancımı bitiren…

Birileri siyasetin dibine vurup ortamı gererken çırpınarak gencecik fidanlara birliği beraberliği hedef gösterdim.

Bir şeyler kökünden kırılmış, anladım.

Vuran vurmuş dibine karanlıklar sarmış her yana.

İnsanlık denilen ve kendilerini tanrı yerine koyan yabaniler dünyayı yemiş bitirmiş.

Türkiye’de neler olmuş bitmiş merak etmeden yaşayıp giderken, kendime cennet saydığım duvarların ardına çıktığımda korku yüreğime kondu. Koşup saklanmak istedim duvarların içinde. Tepede herkes birilerinin kuyusunu kazarken ben cennetimde yenidünya için fidanlarımı güzellikle büyütmeye uğraşıyordum. O fidanlar ki içlerinde kin nefret yoktu. Onların gözlerindeki ışıkla neşeme neşe katıyorum her gün. Bilerek ya da bilmeyerek bana yaşama sevinci verdiler ya yaşamı borçluyum fidanlarıma…

Onlar anlamaz belki bendeki yerlerini…İnsanın içini dışına çıkaran birer güneş her biri…

Onlar benim çocuklarım…

Onlar benim öğrencilerim… Onlar benim güneşim… Onlar ki geleceğim, geleceğimin güvencesi…

Bir zamanların burjuva yaşamından sıyrıldığımda çırılçıplak kaldığıma inanmıştım. Birilerinin burun kıvırdığı o varoşlarda yaşamım renklendi. O insanlarla güldüm o insanlarla eğlendim. Onlarla ben varoldum yeniden ve onlarla dünyanın gerçek manasını anladım. Öncelerinin mal mülk hırsıyla dolu olan zihnim nötralize oldu. Ne mal ne mülk de gözüm var. Bir tek amacım var ki geleceğe dair yeni ve güzel şeyler bırakabilmek. Kalıcı olan manevi değerler ki bunu çoğu insan yaşamının son demlerinde algılar.

Birilerinin kapısını çaldım bugün. İstanbul kazan ben kepçe. Fabrika fabrika dolaştım. Acil ihtiyacımız olan ve kurumun güvenliği için gerekli olan kabin bulmaktı arzum. Hemen hemen her kapıdan elim boş döndüm. Hele bazıları bana akılda veriyor. “Aman hocam sen ne uğraşıyorsun dilenci gibi. Topla öğrenciden birer lira dolaşma böyle; parayı ver al malı” demez mi? Ben bilmiyor muyum? O işin para verilerek alınacağını. Oysa ki imalat hatası olan bir malzemeyi verebilme imkanları var. Onu da bir kenara bırakalım. Parayı ödemede vade yapın dediğimde kredi kartı sormazlar mı? Merak ediyorum resmi bir kurumun kredi kartı olur mu?

Pek hayırsever insanlar kalmamış bu dünya da… Eli boş bir şekilde döndüm akşamüzeri. Sinirlerim gergin bir vaziyette girdim odama. Mahallemin güzel insanları gönlü zengin ahali halimi görünce geliverdiler odama…

O sinirle patladım onlara… Bir daha dolaşmayacağım, size verdiğim sözü tutamadım deyiverdim. Hocam sen rahat ol, gerekirse toplar alırız sen üzülme yeter demezler mi? Günün en güzel finali buydu bence…

Bana bir kez daha insanlığın parayla değil yürekle olduğunu gösterdiler. Varlığım onların varlığıyla var olacak.

Benim tek derdim güvenlik kabini olsun, nice insanın insan olmakla alakalı derdi var bu dünyada.
]

Başa Dön