Masanin üzerinde kendince yanip sönen telefona elini uzatmadan once tereddüt etti kiz. Neden mi? Bilmem.. Sanirim korkuyordu sadece… Korktugu sey neydi peki? Onu da bilmiyorum.. Soruyorum.. Kafa salliyor öylesine. Yapacak bir aciklamasi yok, korku iste diyor.. Sanki gitmemi isaret edermis gibi yerinde kıpırdanıyor bi süre. Hemen anlıyorum ve yanından uzaklasıyorum. O benim gittigimi saniyor ama ben onu uzaktan uzaga izlemeye devam ediyorum. Telefona elini uzatıyor usulca.. Kapamıs oldugu gözlerini acarken, bir anlıgına suratına bir gülümseme yerlesiyor… Dudakları hafifce kıvrılıyor ve aralanıyor. Belki farkında degil bunun. Evet evet.. Sanirim farkında degil. O zaman neydi bu gülümseyis? Daha gözlerini acmadan suratına yerlesen hayin sırıtıs? Ben daha bu soruya umutsuzca cevap ararken, o telefonu elinden fırlatıyor. Hayır bu kez korkuyla yada tiksintiyle degil, sadece öylesine fırlatıyor. Kendi kendime ikinci bir soru yöneltiyorum; ne yapıyor bu kız?
Merakla onu izlemeye devam ediyorum. Sanki beni fark etmis, hatta basından beri orada oldugumu biliyormus gibi oldugum yere dönüyor. “Ne oldu? Ne var?” diyor. Cevap veremiyorum. Benim kendime sordugum soruları bu kez o bana soruyor. “Hiç” diyorum. “Hic birsey olmadi.” Baska ne cevap verebilirdim ki zaten? Ortada bundan baska bir cevap yok. Gercekten. Ne var? ne oldu? Kendime tekrar soruyorum.. Dürüstce cevap vermem gerektigini parantez icinde belirterek. Aldıgım cevap, ona verdigimden pek farklı degil. Hiç.. Hicbirsey olmadi..
Kendi kendime konustugumu hissediyorum o sırada.. Ben bunun farkına varır varmaz mırıltılarım jiletle kesilmis gibi duruyor. Dagılıyor. Jilet… Derini jiletle kestiginde de dagılır ya kan hani.. Aynen onun gibi.. kelimeler.. Kan… Benziyorlar aslında.
Kız beni yanına çagırıyor. Aramızda onca mesafe olmasına ragmen ses icimden geliyormus gibi yakin.. Hatta biraz eko yapıyor, fark ediyorum.. Ama caktırmıyorum.. Neyime lazim birde şizofren damgası yemek… Içimde yankilanan ses bir daha bana sesleniyor.. Geldim manasında kafamı sallıyorum.. Geldim..
Kız sabırsızca ayaklarını sallıyor.. Bunu bende yapardım.. Hatta hala yapıyorum.. Özellikle sınav önceleri.. Stresliyken.. Kızın yanına vardıgımda bana oturmamı isaret ediyor.. Oturuyorum.. “Sana birsey anlatacagım” diyor.. Onayımı aldıgında anlatmaya baslıyor…
“Birini sevmistim ben.. Hemde cok.. Uzun süre.. Durmadan.. Delice.. Herseyimi vermistim o kisiye. Sevgimi, nefretimi, tutkumu, şehvetimi, mutlulugumu, hüznümü.. Kısacası tüm duygularımı. O benim ikinci ruhum olmustu. Sıgınagım.. Aslında tam sıgınak demek dogru olmaz. Bilemiyorum.. O, sanki bendim. Onda kendimden kesitler görüyordum. Gercekten öyle kesitler var mıydı bilmiyorum. Sadece görüyordum.. Dedim ya, o benim herseyimdi. Tüm hayatım onun üzerine kurulmustu. Bir ara beni bırakıp gitti uzaklara. Her ne kadar bana inanmasada, ben o süre icinde hep onu düsündüm. Bedenen uzagında olsamda ruhen hep yanındaydım. Istedigi herseyi yapmak istedim. Ama kimi zaman korkum, kimi zaman baska nedenler, ne oldugunu bilmiyorum, bunları yapmama engel oldu. Ona olan sevgimi her dakika dile getirdim. Pişman mıyım? Hayir. Simdi olsa yine aynısını yaparım.. Herseyi paylastım onla.. O bana pek fazla sey anlatmazdı. Isterdim.. Ama anlatmazdı nedense.. Fazla utangactı sanırım.. Üzülürdüm kimi zaman... Paranoyaklasırdım.. Beni sevmedigini dusunurdum.. Ama o zamanda, sevmese benle olmazdı, diyerek kendimi teselli ederdim.. Evet.. Beni severdi o.. hep buna inandım.. Ve sanırım dogru seye inandim..”
Kizin sesi birden bire kesildi.. Gözlerimi, diktigim yerden alarak ona cevirdim. Bana bakıyordu.. O anda garip birsey hissettim. Bana, beni ve “o” nu anlatiyordu benim agzimdan.. Ses, ben esnedigim icin kesilmisti.. Kendimle konusuyor, kendime “bizi” anlatiyordum.. Sustum.. Yaptıgım paranoyaların anlamsızlıgını anladım… Bana en yakın yastıgı kucakladım.. Masanın üstünde hala yanıp sönmekte olan telefona elimi uzatıp “alo” dedim.. Telefondaki ses, "Benim" diye karsılık verdi.. "Seni özledim de"...
Isimsiz Paranoya
"...sanki beni fark etmis, hatta basından beri orada oldugumu biliyormus gibi oldugum yere dönüyor. “Ne oldu? Ne var?” diyor. Cevap veremiyorum. Benim kendime sordugum soruları bu kez o bana soruyor. Hiç” diyorum. “Hic birsey olma