Tüy Yumagi

"Istediğim kadar yavas olabilirim… Hatta hiç dönmiebilirim de… Kimsenin umrunda olmaz … Evde beni bekleyen kucuk beyaz bi tüy yumağından baska birsey yok ne de olsa…"

yazı resim

Soğuk… Vücüdumu yalayıp yoluna devam eden rüzgar sokak lambalarına asılmıs ucuz panoları sallıyor acımasızca. Hafifce titriyor, sonuna kadar düğmelerini iliklediğim siyah kabanıma daha da sarılıyorum. Soğuğun içeri sızabileceği en küçük bir boşluk bile kalsın istemiyorum. Kulaklarım soğuktan – iki gün önce deldirdiğimden dolayı da olabilir bilmiyorum- kızarmış ve acıyor… Sapkamı biraz daha aşağı çekip zavallı kulaklarımıda ısıtmak istiyorum ama ne kadar çekersem çekeyim sapka bi süre sonra tekrar yukarı çıkıyor.
Caddeler boşalmış… Bir yerlere yetişmeye çalışan tek tük insan var sadece. Şanslılar… En azından evlerinde onları bekliyen birileri var. Peki ya ben? Istediğim kadar yavas olabilirim… Hatta hiç dönmiebilirim de… Kimsenin umrunda olmaz … Evde beni bekleyen kucuk beyaz bi tüy yumağından baska birsey yok ne de olsa… Yine de adımlarımı hızlandırıyorum biraz, belkide kucuk tüy yumağı coktan camın önüne kurulmus sahibesinin nerde kaldığını düşünmeye baslamıstır…
Ona ilk dokunusumu hatırlıyorum da – nasıl unutabilirim ki?- sanki birbirimize ilk görüşte baglanmıstık… Bana o minik mavi gözlerini dikip;
“hadi al beni, cok fazla yük olmam sana… Bi tas süt ve biraz şefkat yeter… Hem sadık da olurum, aksamları eve geldiğinde kapıda beklerim seni.” demisti..
Nasıl bırabilirdim ki onu eski gazete kağıtları serilmis kafese? Bende başını oksadım korkarak, sanki her an ona bi zarar vericekmişim gibi geliyordu…
Kucuk tüy yumağıyla eve geldiğimde onu kanepenin üstüne bırakmıstım.. Bir sure etrafa bakmıstı yabancı yabancı… Sonra kanepeden inip camın önünde ki kaloriferin üzerine – bir daha inmemek üzere- çıkmıstı.. sıcak… Kediler sıcağı severdi, bunu biliyordum… Odamdan bi yastık getirip altına koydum… Cok sıcaktan rahatsız olmasın diye… Belki açtır diye mutfağa yöneldim, bi tas ılık süt getirecektim… Sıcak olmamalıydı, ama soğuk da olamazdı… Annelerin bebeklere yaptığı gibi sütü ısıttıktan sonra parmağımı hafifce icine batırıp kontrol ettim… Tamamdı… Ne sıcak ne soğuk… Ilık…
salonumun kapısında beni hayatım boyunca unutamayacağım bi manzara bekliyordu… Beyaz tüy yumağı kaloriferin uzerindeki yastıkta kafasını patilerinin arasına almıs uyuyordu… Dunyanın en güsel ve masum görüntüsü bu olmalıydı… Evet … kesinlikle buydu…
Evin sokagına girdiğimde dusuncelerimden biraz olsun uyanıp dairemin camına bakıyorum.. Yağmur damlaları ve gecenin karanlığı birlesip iceriyi iyice görünmez kılmıslar… Çantamı karıştırıp anahtarımı bulmam biraz zaman alıyor, apartmana girdiğimde her zaman olduğu gibi posta kutumu kontrol ediyorum. Dolu… Pek fazla umursamadan alıyorum zarfları… Tabi ki beni hic bir zaman unutmayan dostumdan geliyor… Elektrik idaresinden… Eski apartmanın soğuk tas merdivenlerini tırmanmaya baslıyorum… dördüncü kata geldiğimde el yordamıyla apartmanın ışığını buluyorum… Anahtarları çevirirken olabildiğince hızlı olmaya çalışıyorum… Içeride, tüy yumağını sözünde durup beni beklerken bulacağımı umarak kapıyı acıyorum… Karanlık… Kapının yanındaki masada duran ısığı yakıyorum.. Loş bir ışık odayı kaplıyor… Donup kalıyorum… Karsımda ki manzara kanımı donduruyor… Kucuk tuy yumağı kaloriferin üstünde yine basını patilerinin arasına almıs uyukluyor… Yanındaysa ona başını dayamıs ve orda uyuya kalmıs siyah t-shirt’lü, kahverengi karışık saçlı bi çocuk… Dünyanın en güsel ve masum görüntüsü konusunda ki fikrimi değiştiriyorum… Dünyanın en güsel ve masum görüntüsü kesinlikle şu an karsımda duran tüy yumağı ve karışık kahverengi saclı çocuğun birlikte uyuması…

Başa Dön