Eskiden,çok eskiden kızıl güller açarmış her yerde.Uçsuz bucaksız ovaların,gökyüzüne uzanan kibirli dağların en güzel süsüymüş güzeller güzeli kırmızı güller.
Yazın sıcağında,sonbaharın hüznünde ve ilkbaharın müjdeci sevinçlerin de ayrı bir güzellik kazanırmış kızıl güller.Muhteşem güzelliği herkes gibi bülbülün de dilindeymiş.Bülbül;sabah yapraklarına çiğ düşen gülün kokusuna,rüzgarda nazlı nazlı salınışına ,dünyasına renk veren canlılığına hayranmış onun.Her gün güne onunla başlar,onunla uykuya dalar ve gül bahçelerinde salınan gül ile ilgili rüyalar görürmüş.Bülbül içinden taşan,gönlüne sığmayan duygularını anlatmış birgün.Gül ,etrafını saran onca sevdalının şımarıklığından sarhoş,yüzüne bile bakmamış sevdalı bülbülün.Onun sesini duymak hoşuna gitse de,ona bağlanmak değilmiş amacı.Bülbül,onsuz yaşayamadığı gülün bu davranışlarını anlayamamış ve onun kendisini sevmediğini düşünerek uzak bir bağa yuva kurmuş.Salkım salkım kırmızı üzümler ,gülü hatırlatsa da unutmaya karar vermiş,unutmak çok zor olsa da.Dertli dertli söylemiş şarkılarını hep,hem bülbül ağlamış hem de kırmızı üzümler.
Kızıl güller ise bülbülün sesi olmadan yaşamının anlamı kalmadığını düşünmeye başlamış ve gün geçtikçe sararmış solmuş.Gülün ve bülbülün haline anlam veremeyenler şaşırıp kalmışlar ama bu aşkın şahidi kırmızı üzümlerin gözyaşları olan kırmızı şaraplar , gül ile bülbülün aşkını anlatır yüzyıllardır dinleyenlere
] ]