Lord'umun Suskunluğunun Sebeb-i Hikmeti...

Mesela Kral Arthur, / Yuvarlak Masa Şövalyelerinin Kralı. / Diyelim, emekli olunca şövalyelerinden biri, / Neden uzağa dikmesin gözlerini, / Mesela bulunduğu diyarlara benim şövalyemin. /

yazı resim

Lordum’un Suskunluğunun Sebebi Hikmeti…

Seval Deniz Karahaliloğlu

Pek Sevgili Lordum,
Çöl geceleri kadar suskunsunuz bugünlerde.
Uzun süre haber çıkmayınca sizden,
İçimizi, bir bahar sabahı kadar ferahlatacak bir ‘merhaba’ bile.
Kuşkunun kemirgen kurtçuğu düştü yüreğimize,
Kemirdikçe yüreğim ile aklım arasındaki yolu.
Mantığımı tüketir oldu,
Leziz bir yemek misali sunulan ziyafetlerde.

Birkaç nedeni olabilir,
Karanlık denizler gibi duran suskunluğunuzun,
Belki diyorum,
Şövalyemin şanını duyan deniz aşırı krallar,
Aşındırır kapısını Lordum’un.
O yüzden o kadar meşguller bugünlerde.
Mesela Kral Arthur,
Yuvarlak Masa Şövalyelerinin Kralı.
Diyelim, emekli olunca şövalyelerinden biri,
Neden uzağa dikmesin gözlerini,
Mesela bulunduğu diyarlara benim şövalyemin.
Anlı şanlı bir teklifle gelirse eğer,
Gözleri kamaştıran, akılları durduran ve kalpleri bağlayan,
Kim hayır diyebilir böylesi Tanrısal bir isteğe,
Sadece bunun binde birine,
Gözlerini kırpmadan feda ederken bütün soylu Lordlar,
Son kuruşlarına kadar tüm servetlerini,
Kim ayıplar şövalyemi,
Kim cüret edebilir böylesi bir densizliğe?
Hiç yakınmak mümkün mü yada ayıplamak
En doğal hakkı şövalyemin,
Yuvarlak Masanın çevresinde yerini almak.
Bazı haset yürekliler ‘ricat etti’ diyecekler ama,
Biz kulak vermeyiz öyle yürekleri katran karası, dipsiz kör kuyulara.
İltica etmiyor ya sonunda.

Gelelim ikinci şıkka.
Başka bir Leydi olasılığına.
Yaşadığımız ‘Güneş Ülkesi’ zaman zaman dönse de ‘Gayya Kuyusuna’,
Tırnakları, suretleri ve yürekleri kendilerinden kara,
Ama karanlık kadar gizemli,
Ve bir o kadar çekici Leydilerin ellerinde,
Oyuncak olmak,
Ah, Tanrı korusun,
Kimi zaman sadece bir ‘an’ meselesi.
Bilirim böylelerini,
Geçirdiler mi cadı pençelerini,
Kanlı bir et parçası kalıncaya kadar sömürürler yüreklerinizi.
Her bir duyguyu,
Gizli kalmış mahreminizde saklı,
Her bir kırıntıyı,
Bulup çıkartırlar,
Büyük bir maharetle,
Ve çığırtkan bir pazarcının ağzıyla satarlarken meydanlarda,
Bir an bile tereddüt etmezler,
Böylesi bir rezilliğe…
Tanrı korusun Lord’umu,
Bu kara büyücülerin şirretinden.
Cehennemin dibinden gelen
Bu cadıların, nefesinden ve şerrinden

Üçüncü şıkka gelince.
Lordum artık konuşur sadece kendisi gibilerle,
Öyle ya, dahil olmak kolay değildir dünyasına şövalyelerin.
Haddine mi düşmüş aşık atmak,
Avamın, serflerin ve kölelerin,
Lord’umla.
Kelimelerini sakınır artık,
Dirhem dirhem kullanır,
Bebeğini sakınan anneler misali,
Altınlarına aşık tefeciler gibi.
İmtiyazlı bir dünyanın nimetleri,
Serilmişken ayaklarının dibine,
Onları ret etmek,
Ancak işi olmalı bir delinin.
Tabii kendisi gibi Lord’larla geçerken günleri,
Beyaz bir güvercin misali uçuverir,
Ardınızda bırakılanlar.
İlk önce akıldan,
Sonra da yürekten,
Silinir gider,
Geride, sadece kalır hafif bir esintisi.
Buğday tarlalarını yalayıp geçen.

İşte böyle, sevgili Lord’um.
Çarpışırken tüm bu düşünceler beynimde,
Zaman zaman,
Sizi haklı çıkarmaya çalışan,
Zayıf çığlıklar da yükselmiyor değil,
Kalbimin derinliklerinden,
Ama öylesine cılız,
Öylesine zayıf ki,
Neredeyse, soluk bir fısıltı.
Ancak, mecalsiz bir inilti olabilir yorgun bir gecede.
Yada fırtına öncesi sessizlikte.
Belki sakinleşir,
İhtimal beslenirlerse,
Sıcak bir kelam,
Mesela, gönül dolusu bir ‘selam’ ile,
Eminim sonra şakıyacaklardır bir bülbül zarafetiyle...

Yorumlar

Başa Dön