Yazın sıcak günleri, biraz serine ve yağmurlara hasret bıraktı yaşlı ve yorgun bedenlerimizi ama en çok özlemini çektiğimiz ruh dinginliğidir
Bizim nesil, sadece kendi hayatımızdaki meşakkatleri sırtlanmanın ötesinde; ülkenin ve dünyanın dertlerini de yüklendik. Kırklı, ellili, altmışlı yıllarda doğanlar, ülke ve millet adına kendi hayatlarını feda ettiler.
Kimimiz kara toprakta kardeş kurşunuyla, kimimiz de karanlık zindanlarda çürüdük. Arta kalan kimilerimiz de, gelecek nesillere güzel bir ülke bırakmak için çırpındı.
***
Ömrümüzün son demlerinde bu çırpınış hâlâ da devam ediyor. Devranın gerdişi bizi dişlilerinde öğütmeye çalışsa da; son nefesimize kadar hakkı ve adaleti savunacağız ve savunuyoruz da
***
Ama dünya
Çelik pençelerle avucunun içinde tutulmak istenen ve hükmedilen bir zindan olmak yolunda hâlâ da kalmaya devam ediyor.
Çünkü ebna-ı beşer, dün ne idiyse bugün de o
Özellikle Şarkın makûs talihi henüz yenilmiş değil
Ve ne hazindir ki
Emperyal güçlerin postalları altında inleyen topraklardan ancak Taliban fışkırıyor
***
O Taliban ki
Bizzat emperyal güçler tarafından üretilerek tedavüle sürüldüler
Gün geldi, varoluş sebebi olan o menfaatperest emperyal güçlere biat etmekten vazgeçtiler
Onca teslim olmuşluktan sonra:
Özgür bir toplum ve özgür bir birey olmak yerine sapkınlığı ikame ettiler
Yıllarca terör ürettiler
Suikast bombaları patlatarak masum insanları öldürdüler
Kadınları recm ettiler, kurşuna dizdiler
Hak, hukuk, adalet demediler.
İslâm adına İslâmı kirlettiler
Cehaletin pençesinde esir oldular. Beyinlerinde saplantı hâlinde kendi ürettikleri sapık bir dinin sapıkça uygulayıcısı oldular...
Yaşatmak için değil, öldürmek için kurguladılar kendilerini ve onlara biat eden cahil mensuplarını
***
Ve işe bakınız ki
Tam devlet yöneteceğiz dedikleri bir zamanda
Emperyalistlerin bir zamanlar kendi çıkarları için yarattığı canavarlar, şimdi kendi yarattıkları canavarlar tarafından bombalı saldırılara maruz kaldılar
Bunca yıldır Siz yeteri kadar Müslüman değilsiniz, kâfirsiniz diyerek günahsız insanları öldürenler, şimdilerde kendilerini kâfirlikle suçlayanlar tarafından havaya uçuruluyorlar
İlâhî adalet böyle mi tecelli ediyor yoksa?
***
Evet, ey azizan
Ve yine dünyanın doğusu, evet, özellikle doğusu; bir türlü doymak bilmeyen harislerin, hükmetme histerisine tutulmuş ve amir-i mutlaklığı bile azımsayan, kadir-i mutlaklığa (hâşâ) göz diken, kifayetli-kifayetsiz muhterislerin pençesinde kıvranıyor
***
Bugünlerde
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan ülkeler, bağımsızlıklarının yirmi beşinci yılını kutluyorlar veya önümüzdeki aylarda kutlayacaklar
Ne acıdır ki
Bağımsızlığına kavuşan Baltık Devletleri (Estonya, Letonya ve Litvanya), demokrasiye geçerek birer özgür ülke vasfını kazanmış oldukları hâlde; bağımsız ama özgür olamayan ve bir türlü demokrasiye geçemeyen ülkeler de Türkî Cumhuriyetler oldu
Her birinin başına bir despot yerleşti
***
Halkları açlıkla mücadele ederken; ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynakları, bu despotlar tarafından kendilerine ve kendi kurdukları despotik düzene hizmet edenlere peşkeş çekildi
Bugün ülkemizde gündemde olan mülteci sorununda, Türkî Cumhuriyetlerden gelen yüz binlerce mülteci de tartışmaların bizzat odağındalar. Oysa o ülkelerin yeraltı kaynakları bizim ülkemizden katbekat fazladır
***
Ünlü Rus yazar Lev Tolstoydan çevirdiğim Makaleler ve Mektuplar isimli eserinde, 1902 yılında Rus çarı II. Nikolaya yazdığı mektup, 120 yıl geçmesine rağmen bugün bu bahse konu, kendini yeni çarlığa konumlayan despotlara yazılmış gibidir sanki(*)
Neylersiniz ki
Bizim de bunları yazıp çizmekten başka elimizden bir şey gelmiyor!
Zira
Azerbaycan halkının medarı iftiharı, şâir Bahtiyar Vahapzadenin:
Korkuram dünyaya bir zaman gele;
İnsanlar yaşaya, insanlık öle!
Dediği noktadayız
(*): Akıl Fikir Yayınları, 2020