Mızmız...

Henüz küçük bir kızken, Yani ayaklarım sandalyeden sarkar ve yere basamazken Elimde acemice tuttuğum kaşıkla, Tabağıma düşünceli düşünceli bakardım…

yazı resim

Mızmız…

Seval Deniz Karahaliloğlu

Mızmız!
Erkek arkadaşım bana mızmız diyor.
Bir dirseğim masaya dayalı,
Suratım ekşimiş,
Elim çatalı bırakmaya hazır,
Tabağımdaki yemeği didikliyorum.
Henüz küçük bir kızken,
Yani ayaklarım sandalyeden sarkar ve yere basamazken
Elimde acemice tuttuğum kaşıkla,
Tabağıma düşünceli düşünceli bakardım…
Soğumuş tarhana çorbası iğrenç olur.
Topak topak, buz gibi.
Babam tepemde sanki bir zebellah.
Babamdan Allah’tan korkar gibi korkardım.
Son derecede kararlı bir biçimde yanımda oturuyor.
‘Bunu yemeden kalkmak yok!’
Bir yandan annemin sıcak, sevecen sesi,
‘Hadi mızmız tavşan, daha bitirmedin mi?’
Yüz buldum ya, hemen hafiften mızlardım.
‘Ama çok soğuk, nooolursun baba, çok doydum’
O, bitecek!
Mızıldanma hafif yolla zırlamaya dönüşür,
Yalancı birkaç damla yaş, yanağımdan süzülür.
İyi tiyatrocuyumdur, haaa.
Babam yutmuş görünür.
Yarı kızgın yarı güleç, bıyık altında gizlediği gülüşüyle,
‘Hadi, eşek oğlu eşek, fırla!’
Yırtmışım, durur muyum?
Masadan rüzgar gibi fırlar, banyonun yolunu tutardım.
Karşımda sıkıntılı bir yüz.
‘Şunu yer misin, lütfen?!’
Zırlamama gerek yok,
Artık kazık kadar kızım.
Canım istemiyor, demem yeter.
‘Amma mızmızsın!...’
Düşünüyorum.
Ya hayallerimi değiştireceğim,
Yada erkek arkadaşımı!

Yorumlar

Başa Dön