Tanımadığınız birine yaklaşıp saatin kaç olduğunu sormuşsunuzdur. Hatta tersi de olmuştur.
Benim hastalığımdır: Kolundaki saate bakan birini görürsem, dayanamam gider saati sorarım. Kişi saatin kaç olduğunu öğrenmek için saate bakmaz. Ya niçin? Kaç dakika ya da saat- kaldığını öğrenmek için bakar. Çok denedim. Ne zaman saatine bakan birini görsem, hemen yanında biter, bir de ben sorarım. Tuhaf bir şey olur o an: Saate tekrar bakar. İkinci kez bakmadan söyleyemez. Oysa daha yeni bakmıştır. Bakmıştır bakmasına ama saatin kaç olduğuna değil, Ne kadar kaldığına bakmıştır. Kaç olduğuna bakmış olsaydı, sorum üzerine bir kez daha bakmaz, hemen söylerdi.
Kişi biriyle sözleşmiştir, buluşacaktır, saatine bakar. Otobüs, vapur bekler, saatine bakar. Toplantıdadır, sınavdadır, sinema, konser kuyruğundadır saatine bakar. Bakar bakmasına da, saatin kaç olduğuna değil de, kaç dakika kaldığına bakar. Önemli olan saatin kaç olduğu değil, buluşacağı kişinin gelmesine, toplantının bitmesine, sınavın sonuna, filmin, konserin başlamasına, otobüsün veya vapurun gelmesine kaç dakika kaldığıdır.
Saatine bakan birine, "Pardon, saatiniz kaç?" dediğinizde, tekrar bakma gereksinimi duyar. Çünkü soru yanlıştır. Soru, Kaç dakika var? olmalıdır.
Bence zamanın değerini en iyi yürüyen insanlar biliyor. Çünkü size sorunuzun yanıtını verirken yürümeye devam ederler. Harcayacak bir saniyeleri bile yoktur onların.
Sahi, Saatiniz kaç?