Ey Barış Gönüllüleri, Ey Adam Gibi Adamlar;
Siz istediğiniz kadar barış diye bağırın, kan akmasın diye feryâd edin...
Siz istediğiniz kadar akıl ve mantık çağrısı yapın, bunları aklıselime, sağduyuya falan davet edin...
Siz istediğiniz kadar ETA’dan, IRA’dan örnekler verin, oralarda barışa katkı sunmuş akil ve ehil insanlardan akıl alın, onları yardım için davet edin, buralarda konuşturun...
Siz istediğiniz kadar ateş düşen hânelerden, sönen ocaklardan çıkan feryâd-ı figanı anlatmaya çalışın...
Anlatacaklarınız karşınızdakinin anlayacağı kadar olmaktan bile çıkmış artık... Kudurmuşlar çünkü, dinlemiyorlar ki hiç olmazsa anlayacakları kadarını anlasınlar!..
Ey Barış Adamları...
Efsus ki efsus... Bütün iyi niyetinize rağmen beyhude gayret içindesiniz...
Zira...
Karşınızdakiler, taşlaşmış yürekler olmaktan da çıkmış artık; haplanmış ve çoktan uyuşmuş beyinlerle karşı karşıyasınız...
İş, faşizme varan milliyetçilik duygularını da çoktan aşmış, faşizm sözcüğü bile artık anlam yitimine uğramış; yerini daha da alçakça, daha da bağnazca, daha da açıklanması ve tarifi mümkün olmayan bir bilinmez hunharlığa bırakmıştır...
Bigünah kadınlar, hamile gelinler, ana rahmindeki bebeler katlediliyor... Söyler misiniz lütfen, hangi kavram bunları açıklamaya yeter kardeşim?
***
Karşınızda, bir elden kumanda edilen veya çerçevesi çizilmiş, bütün hatlarıyla belirlenmiş ve birkaç elden yürütülen bir politik hareket yok ki...
Bir tarafta milyonlarca dolarlık uyuşturucu ve silah gelirini kontrol eden, ceplerini dolduran, fakir Kürt kızlarından müteşekkil hareminde zevk-i sefa süren, kendi beyliğini kurmuş eşkıyabaşları...
Bir başka tarafta onların piyonları sözde politikacılar... Ne bir özgün politikaları var ne de o olsa bile o politikaları uygulamaya koyacak güçleri... Teröristlerin hezeyanlarını papağan gibi tekrarlamakla görevledirilmiş birer kuklalardır bunlar...
Dün dedikleri bugün dedikleriyle uyuşmuyor. Uyuşamaz, zira dağ başından gelen günlük veya saatlik hezeyanları aktarmakla yükümlüdürler... Aksi takdirde bir kuytuda infaz edileceklerini iyi biliyorlar... Sonra da kalkıp demokratik hak ve hukutan bahsediyorlar...
Ve gene bir başka tarafta uyuşturulmuş zavallı beyinler; insanlığı elinden alınarak öldürmeye programlanmış başıbozuk robotlar... Beyinlerine döşenmiş kablolara verilen komutlarla öldürüyor, ölüyorlar...
***
Hâl böyle iken; kimi muhatap alarak barış yapacaksınız?
Kime güvenip şartları ortaya koyacaksınız ve mukabil şartları kabul edeceksiniz?
Yahu...
Dağdaki ininde saltanat kurmuş eşkıyabaşı, bundan sonra barış imzalayıp Türkiye’de ya da bir başka ülkede sıradan bir insan gibi yaşamayı kabul eder mi sanıyorsunuz?
Milliyetçilik duygusundan da, faşizan dalgalardan da öte bir hâl almış bir iğrenç durumun esiri olmuş hunhar militanlar, leşe saldıran sırtlan sürüsüne dönüşmüşler artık. Bir köşeye çekilip sade vatandaş olmayı, kan dökmeden yaşamayı seçerler mi sizce?
***
Bunların demokratik özerklik tezleri falan da fasarya çıktı. Bir kere, kendileri bu söylemlerinin arkasında duramadılar...
İstedikleri kadar yeni politika varyasyonları denesinler, hiçbirinin arkasında duramazlar.
Çünkü mesele, Kürt halkının demokratik ve kültürel hakları meselesi olmaktan çıkmış; bir avuç lider konumundaki teröristin kişisel ihtiras ve arzularının, elde ettikleri mevcut konumlarının devam etmesi meselesi hâline gelmiştir...
***
Bütün bunların ışığında...
Bendeniz, barış için çaba sarfeden herkesin önünde şapka çıkarıyor; onları gönülden selâmlıyorum...
Keşke başarılı olabilseler...
Keşke şartlar, onların isteklerine uygun hâle getirilebilse ve kan dökülmesini önleyebilseler...
Keşke onların beyhude gayret içinde olduklarını söyleyen ben, yanılsam ve özür dilesem...
Ama umudum kırılmış vaziyettedir. Ufukta bir barış umudu görünmüyor. Kanla beslenen sırtlanlar bütün umutları boşa çıkarıyorlar; ne yazık ki barış için atılan her adım, nafile adımdır şimdilik...
***
Bir başka açıdan baktığınızda...
Ortada saldırgan bir devlet yok. Geçmişe oranla daha demokratik, daha müşfik bir devlet var. Buna rağmen gittikçe kuduran, gittikçe saldırganlaşan bir terör örgütü var orta yerde...
Bu gidiş, iyi bir gidiş değil... İster tek bir elden kumandalı, ister birbirinden veya bir merkezden kopuk saldırılar olsun; akan kanlar, toprağa düşürülen fidanlar bunlar için bir kurtuluş yolu değil...
Hunharlık, hiçbir politikanın, hiçbir ideolojinin, hiçbir emelin sebebi de, kurtuluş yolu da olamaz...
Efsus kere efsus! Karşınızda bunu anlayacak bir muhatabınız yok...
***
Ve son olarak...
Unutulmamalı ki, bugün her türlü saldırıya mâruz kalan bu devletin arkasında, en az yüzde seksen beşlik bir halk gücü var...
Ve de siz...
Ey ağzından köpükler saçan sırtlanlar, öldüre öldüre bu gücü bitiremezsiniz...
Beyninize döşenmiş kumandalı kablolardan azıcık sıyrılabilseniz; göreceksiniz ki, asıl siz, kendinizi bitmeye mahkûm ediyorsunuz!..