Yeşil rüyaların son durağına geldiğimizde,
İnmesi gerekiyordu,
İkimizin de...
-perdelerinin-
Ve en kalbi kırık çerçevede resimlendi
Ellerimizin suskun ifadesi....
Giderken öyle bıçak gibi bakma demiştim oysa,
Dudaklarımı;
Asya ve Avrupa kadar ayırmıştın birbirinden....
Sonra kabadayı ve okkalı bir omuz atmış,
Yıkmıştın inançlarımı rakı sofrasına....
Hem de hiç sormamıştın,
Acaba yara almış mıydı?
Düşerken ciğerim
Meze tabaklarına....
Acıtılmış göz kapaklarımı açtığımda,
Mor hercaili ve kırık bir aşk hikayesinin
Parçaları vardı
Tahta masanın etrafında....
Hem de dünya güzeli bir çingene raks ediyordu yanıbaşımda,
Göbek deliği, bütün parmak uçlarımdan küçük,
İnce belli, esmer bir kızdı
-görebildiğim kadarıyla-
Darbukanın sarhoş
Ve fazlaca ham süt emmiş notalarıyla
Bükülüyordu bedeni
Bir sağa,
Bir sola....
Ama biliyor musun?
Gözün arkada kalmıştı aslında....
İçimdeki evcilleştirilmesi olası
Şeytanlara takılıydı hala kuşkuların....
Darbuka daha neşeli çaldı.....
Çingene daha kırmızı kıvırdı kalçalarını....
Sen;
Saklambaçta acilen saklanması gereken
Küçük bir çocuk gibi kaçıyordun...
Ve ben ;
Yine bütün kırlangıç hüzünlerimin
Açık yaralarını yamalayıp,
Üzerime giyiyordum...