Bilemedim…
Yaşadığım her yeni günün bana neler getireceğini bilemedim ve bilemezdim. Bir gün sana böylesi tutkun olacağımı, dünyayla, gerçeklerle, en sevdiklerimle karşı karşıya gelmek pahasına sensiz yaşayamayacağımı düşüneceğimi bilemedim. En çok burada yanıldım, boşa çıktı hayallerimi üzerine kurduğum bütün denklemler…
Sen her şeye meydan okurcasına bakarken dünyaya, gözlerinde gördüğüm o ışıltının AŞK olduğunu bilemedim. Var oluşuna duyduğun bir aşk. Yaşama sıkıca tutunmanın aşkı ve kadere delice inanmışlığın huzurla bileşmiş noktalama işaretleri.
Göremedim…
Senden başka kimsenin gözlerinde dürüstlüğün alevini göremedim ve göremezdim. Sende öyle bir şey vardı ki, bulmak için arkeologlar gibi canla başla yüreğini kazıdığım, en derinlerde aradığım halde bulamadığım. Yalandan uzaklıktı, sonradan anladım. Anladığımla da kaldım…
Kısacık bir paragraftan dünyaya taşacak kadar özel olmana ithafen yazıyorum bu satırlarımı. Sen bir yudum suydun, kurumuş ve kökleşmiş duygularıma süzüldün o akşamda. Ve güçlü, gür dallı, yeşil yapraklı, dev bir çınara döndürdün beni… İnsanı deli eden mükemmeliğine ithafen yazıyorum bu satırlarımı. Sana hiçbir zaman gönderilemeyecek bir mektup daha bu yazdığım. Belki en kısası ama en anlamlısı… Yaşamımın sırrı sensin ve bana sahip olduğum bütün bu umutları verensin. Ne olursa olsun kal… Gitmemecesine kal, bırakmamacasına tut ellerinde görmeye doyamadığım kırmızı deniz yıldızlarını… Yine görüşürüz değil mi hiçbir zaman haberdar olamayacağın mektuplarımdan birinde? Tek bildiğim, bu en kısası ve en anlamlısı… En çok seni anlatanı. İşte hepsi sadece, sana ithafen…