Söz ne kadar kısaysa anlam o kadar derindir.
Çünkü;
Söz benimdir; anlam ise ikimizin. Söz büyüdükçe kendi anlamıma çekerim seni. Oysa sözü budarsam, budakları yeni bir baharla yeşillendiren sen olursun. Anlam ikimizin.
Anlam ne kadar derinse söz o kadar beslenir.
Çünkü;
Senin bulduğun her anlamda yeni bir sözdür boynumun borçlandığı. Doğru veya yanlış olsun; söz bizim, anlam ikimizin.
Anlam ne kadar beslerse söz o kadar büyür.
Çünkü;
Bire kırk veren başaktır söz ve anlam yaşanmışlıkların rahminde, genetik biçimselliğiyle çocuğumuz. Annesine çeker sözlerim. Aynı sen. Hık demiş dilimden düşmüş. Sana iyi bir haberim var. Hamileyim.
Anlamı büyüt.
“Seni seviyorum. Çünkü sen O’sun.”
“O kadar güzelsin ki akşama kadar ağlayabilirim.”
“Seni öylesine özledim ki en acı ölümlerin ağıtlarına benzer soluğum.”
“Seni seviyorum. Çünkü ruhumun kalıbına öyle bir uydun ki suyla bardak gibi şimdi ikisi.”
“O kadar güzelsin ki ışığın gözde bıraktığı mor bir leke gibi, baktığım her yere taşıdığım göz almışlığısın güneşin.”
“Seni öylesine özledim ki bağrımdaki boşluğunu doldurmaya niyetli koskoca evreni yarattığında bile, böyle bir sonsuzluk düşünmemişti Tanrı.”
“Seni seviyorum. Çünkü yanıtlanması gereken soruları bile duymazlıktan gelecek yürekliliği duyumsuyorum kendimde. Soruları sevmiyorum ama; yanıtlardan korktuğum için değil.”
“O kadar güzelsin ki dokunduğum her zerrende parmak uçlarımın iziyle bilmeceler yazan ukalânın denklemleri sınıyor beni. Çözmek ne mümkün? Çözümsüzlüğün karmaşasından kaçışımı planlıyorum. Bir tünel kazmalı.”
“Seni öylesine özledim ki kaçış tünellerimde yalnızlığımı paylaşamaz ellerin. Çaresizlikten midir göz yaşlarım? Sarılsam da canını acıtırcasına, verdiğim eziyetin intikam olmadığını anlamak en hazin acizliğimdir bilirim. En tatmin edici intikam planım: Sana, seni sevdiğim kadar büyütülmüş bir aşkı musallat etmeliyim.”
“Seni seviyorum. Çünkü sen O’sun”