Ortadoğu coğrafyasında bir asırdır durulmayan sular, son dört yılda daha da bulanıklaştı
Geliniz önce bazı hususların altını çizerek bir durum tespiti yapalım.
Arap Baharı diye başlayan süreç, Tunus, Mısır ve Libya diktatörlerini götürdü ama Suriyede ters tepti ve iki yüz bin kadar insan öldü
Mısır halkı, demokratik bir düzen için Hüsnü Mübareki devirdi. Yerine, ülke nüfusunun üçte biriyle gelen dinci Mursi, ülkeyi taassuba götürüyor diye yine aynı halkın hedefine oturdu. Bir kez daha ayaklanan Mısır halkı, Mısır ordusunun dinci Mursiyi devirerek yerine darbeci general Abdulfettah Sisiyi oturtmasına vesile oldu
Suriyede birkaç günlük halk ayaklanması, dış güçlerin müdahalesi ile bir müddet sonra bir iç savaşa dönüştü
Burada çok önemli üç önemli husus bazılarının gözünden kaçmıştı
Birtakım silahlı teröristleri Suriyeye doldurarak kısa süre içinde Esad da Kaddafi gibi öldürülecek ve Alevî Esadın yerine Vahabi-Selefi bir Sünnî oturtulacaktı. Bu plan, birinci derecede Suudi despotlarının planıydı ama Ortadoğuya balıklama atlayan da Türkiyeyi yöneten, Kuranın emirlerine mugayir hareket ettiği hâlde; halka dinci görünüm veren Sünnî Recep Tayyip Erdoğan olmuştu
Parayı Suudi Arabistan veriyordu. Gelen paralarla temin edilen silahlar ve teröristler Türkiye tarafından Suriyeye dolduruluyordu
Şama gidip Emevî camiinde namaz kılacağını söyleyen Tayyip Erdoğan, bir taşla birkaç kuşu birden vuracağını düşünüyor ve Suriyeye terörist ve silah transferini daha bir zevkle yapıyordu.
Çünkü
Birincisi: Şamda bunun kuklası olacak bir Sünnî lider olacaktı.
İkincisi: Suriye koltuk altına girince Irakın Şiî yönetimi de teslim bayrağı çekecek ve o da bunun emrine girecekti...
Üçüncüsü: Mısırda İhvan-ı Müslimin yani dinci Müslüman Kardeşler iktidar olacaktı ve onlar zaten bunun kan kardeşiydiler.
Bütün bunlar gerçekleşince de O, dünyaya parmak sallayan bir Ortadoğu lideri olacaktı. Ki bu ve buna benzer hayâller ile asrın lideri dünya lideri gibi palavralar üretilmişti
İşte böyle hayâller kurulurken yukarıda da dediğim gibi üç önemli hususu (başka hususlar da var) gözden kaçırmışlardı
Bir:
A) Suriye, ordusuyla, etnik ve mezhep yapısıyla Libyadan çok farklıydı.
B) Suriye ordusu, beklenenin aksine ülkenin meşru devlet başkanına başkaldırmadı. Bilakis sadık kalarak meşru düzeni savunmak için teröristlerle cansiperane savaşmayı seçti
C) Esad, Kaddafi örneğinden çok kısa sürede ders çıkardı ve yerine geçmek isteyenlerin aslında demokrasi istemediklerini, El Kaide militanlarından oluşan teröristler olduğunu, hem silahlı kuvvetlerine, hem de aklı başındaki halk yığınlarına çok hızla anlattı ve ikna etti. Süreç ilerledikçe de bu gerçek tüm yüzüyle ortaya çıktı
İki: Suriye, Rusyanın Ortadoğudaki son kalesiydi. Bu kaleyi yitirmemek için elinden gelen her şeyi yapacaktı
Nitekim yaptı da
Müdahaleci iki ülkenin tezgâhladığı Esad kimyasal silah kullandı yalanını başta ABD olmak üzere tüm Batılı devletler nezdinde Rusya çürüttü. Başlarda ikna olmakta ayak sürüyen ABDnin gözünü korkutmak için savaş gemilerini Boğazlardan geçirerek Akdenize gönderdi. Ve böylece ABDnin Suriyeye hava saldırı planı da ortadan kalkmış oldu. Bu süreçte en büyük yenilgiyi de Tayyip Erdoğan yaşamış oldu
Üç: Müdahaleci devletler, yani Suudi Arabistan ve Türkiye, (cüce devlet Katar da bu listeye eklenebilir) İran ve Lübnanda yerleşik Hizbullahın da bölgedeki gücünü iyi hesaplayamadılar
***
Şimdi gelelim Yaşanan bu süreçten sonra ne oldu da Suudi Despotizmi kudurdu ve Yemen halkının üstüne bomba yağdırıyor sorusuna cevap aramaya
Bir: Mısır devriminden sonra halkın yarısının da altında seçime katılanların yüzde ellisi kadar bir oyla iktidara gelen Muhammed Mursi, gösterdi ki Mısır, Suudi despotlarının emrine girmeyecek. Daha çok Tayyip Erdoğana yakın duruyor. Bunu gören, o günkü kral Abdullah 89 yaşındaydı ve 59 yaşındaki Tayyip Erdoğandan hem daha akıllı, hem daha öngörülüydü ve hem de daha çok parası vardı
Başkan seçilen Muhammed Mursi, Mısır halkının, daha çok hukuk, daha çok demokrasi ve özgürlük istemiyle yaptığı devrimi hiçe sayarak; dinci taassubun egemen olduğu bir düzen kurmaya kalktı ve fırsat kollayan yaşlı ama akıllı kral Abdullahın ekmeğine yağ sürdü
Hâl böyle olunca Mısır halkı yeniden Tahrir Meydanına döküldü. Suudi kralının mali ve moral desteğini, dolayısıyla büyük patron ABDnin de desteğini arkasına alan general Abdulfettah Sisi, bir darbeyle Mursiyi devirdi ve yönetimi ele aldı
Yani netice itibariyle buradan ne çıkar diye soracak olursak, şu çıkar: Arap âleminin en güçlü ülkesi, para ve moral desteğini aldığı Suudi kralının bir noktada emrine girdi
Yani, Suudi Arabistan için elde var BİR
Darbeci Sisi diye ortalığı inleten Tayyip Erdoğanın da elinden uçtu gitti Mısır
İki: Suriye meselesinde iddiasını kaybeden Suudi Arabistan ile Tayyip Erdoğan arasında da Sisi nedeniyle bir soğukluk başladı. Hem harcanan onca paraya ve emeğe rağmen Suriye politikasında dünyaya rezil olmuşlar, hem de Mısırda birbirlerine ters düşmüşlerdi
Suriye politikasında teröristleri destekleyen lider konumuna düşen ve içerde dünyanın gözünün önüne saçılan yolsuzluklar nedeniyle; Batılı devletler nezdinde tamamen soyutlanan ve yalnızlığa itilen bir Tayyip Erdoğan vardı artık. ABD başkanı Obama bile eskisi gibi kendisine önem vermiyor, Telefonlarına bile çıkmıyordu
Bu durumdan kurtulmak isteyen Tayyip Erdoğan, yaşlı ama akıllı kral Abdullah 91 yaşında ölünce, hemen atlayıp Riyada gitti. Cenazede boy gösterdi. Boyu da uzun ya, resimlerde çok belirgin çıkıyor gerçekten
Suudi devletinde ölen kralın yerine söylentilere göre Alzheimer hastası olan Salman geçti
Bir daha Riyada giden Tayyip Erdoğan, Salmandan kendisiyle Sisiyi barıştırmasını istedi. Söylentilere göre o da barıştırdı.
Ve elbette Salman, bunları yaparken kendisi için de bir çıkarım elde etti.
Onun hesabına göre; bölgede ve dünyada gittikçe yalnızlaşan Tayyip Erdoğan da artık onun avuçlarının içindeydi. İstediği zaman istediği gibi kullanabilirdi. Nitekim Yemene saldırı başlayınca bizimki teklifsiz destek vereceğini açıklamadı mı?!
Demek ki ne oluyor: Suudi Arabistan için elde var İKİ
Üç: Bölgede İran, Hizbullah ve Esadın en büyük düşmanı kim?
İsrail
Son yıllarda Gazzede katliam üstüne katliam yapan Siyonistlere hiçbir tepki göstermeyen Suudi Arabistan despotlarının, Suriyeye terörist doldurmada ve onlara silah temininde, yaralıların tedavisinde ve hava keşifleriyle lojistik destek vererek ortaklığını yapan kim?
Siyonist İsrail
Demek oluyor ki, Yemen meselesinde de açık ya da gizli olarak Siyonist desteği ceplerinde biliyorlar
Etti mi elde var ÜÇ
Neredeyse bir asırdır Amerikan uşaklığı yapan Suudi Despotları, elbette ki bu savaşta ABDnin de tam desteğine malik olacaklarını biliyorlar. Trilyonlarca dolar akıttıkları Batı bankaları ve ülkeleri, şimdi tam da daha çok silah satma fırsatı yakalamışlarken; kalkıp de Suudi despotlarına karşı tavır mı alacaklar?!
Elde var ABD ve Batılı paragöz emperyalistler Etti dört
Suriye politikasında Suudi despotlarıyla Tayyip Erdoğanı açık düşürüp yenilgi tattıran Rusya lideri Vladimir Putin, Aden Körfezine dört savaş gemisiyle beş denizaltı gönderse, Suudi despotu Yemene saldırmaya cesaret edebilir mi?
Biliyorlar ki, Kırımın ilhakı ve Ukraynadaki iç savaş yüzünden Batılı devletlerin ambargolarıyla ekonomik çöküntüyle karşı karşıya olan Putinin başı karışık... Şimdilik kalkıp Yemenle falan uğraşmaz!
Etti mi elde var BEŞ
Körfezdeki diğer şeyhler, emirler de bunların yanında olmak zorundalar. Çünkü nüfuslarının üçte ikisini Şiî Müslümanlar oluşturuyor. Kazara körfezde de bir çökme yaşanırsa, hepsi domino etkisiyle devrilip gidecekler
Meselâ bunlar, Suudi despotları da dâhil, zamanında Saddam Hüseyinden it gibi korkarlardı.
Saddam Kuveyte girdiğinde, emir bilmem ne Sabah, yirmi karsını bir uçağa doldurup Suudi despotların sarayına kaçmıştı. Kuveyt halkının namusları da Saddamın askerlerinin ayakaltında payımal olmuştu
Yani Körfez despotlarını da sayınca elde var ALTI
Yıllarca saraylarında sürgün olarak besledikleri Pakistan başbakanı Navaz Şerifin de diyet ödeyeceğini hesaplamışlardı. Şerif de hemen destek vereceğini açıklamıştı ama Pakistan halkı ve ordusu bu bizim savaşımız değil diyerek bu alçaklığın içine girmediler
Sonuç olarak
Son 2 yılda inisiyatifi tamamen İrana kaptırmışken ve üretip piyasaya sürdüğü tekfirci teröristlerin vahşeti dünya kamuoyunda tiksintiyle izlenirken; konjonktür ansızın bunların lehine dönüyor
Ve elbette her zaman olduğu gibi, Batının çıkarı ve ikiyüzlülüğü bu konjonktürde belirleyici etken olarak karşımıza çıkıyor
***
Gençlerin büyük çoğunluğunun bilmediği bir hadiseyi anlatarak ve mukayese yapmalarını isteyerek yazıyı bitirmeye çalışacağım
Kardeş ülke Pakistan, Hindistandan ayrıldıktan sonra da bizim ülkemiz gibi çok çalkantılı dönemler geçirmiştir. Önce bir iç savaş yaşamış, Doğu Pakistan, yani bugünkü Bangladeş ile kanlı bir ayrılık yaşamıştır. Bu ayrılıktan sonra önce cumhurbaşkanlığı yapan (1971 -1973) Pakistan Halk Partisinin kurucusu ve lideri Zülfikar Ali Butto, 1973 -1977 yılları arasında da başbakan olarak ülkesini yönetmiştir. Pakistanda laik, demokratik ve hukukun üstün olduğu bir düzeni kurmak için çalışan Zülfikar Ali Butto, 1977 yılında genelkurmay başkanı general Ziya ül Hak tarafından bir darbeyle devrilmiş ve 1979 yılında bütün dünyanın itirazına rağmen Ziya ül Hak tarafından idam ettirilmiştir.
Ziya ül Hak, Suudi despotlarının güdümünde ve Vahabi-Selefi zihniyetinde dinci bir askerdi. ( Fakir Pakistan halkından on binlercesi Suudi Arabistanda köle niyetine üç kuruşa çalıştırılıyor. İçlerinde iki yıl kaldım, gözlerimle gördüm.)
Yine ben oradayken, televizyonlarda sık sık izlerdik. Dinci general Ziya ül Hak, sık sık Suudi hanedanın misafiri olurdu. Ona, devlet başkanı gibi değil de, ancak bir sefir gibi muamele ediyorlardı. Gözümle şahidim, onlarca hanedan mensubu büyük bir salonda ayaküstü sohbet ederlerken, bir köşede sığınmacı gibi duran Ziya ül Hakı da gösteriyordu televizyon. İçim sızlamıştı izlerken
Onu bu duruma düşüren elbette ki petro-dolarlardı. Darbeci generalin ayakta durabilmesi için Suudi hanedanın mali desteğine ihtiyacı vardı
Sözün bu noktasında gelin şu tespiti yapalım: Vahabi-selefi zihniyetli Suudi hanedanı, kendileri gibi aynı zihniyetin mensubu bir darbeci ve dinci generale destek veriyorlardı
Yani ortada şaşılacak bir tezat yoktu
1988 yılında, darbeci general Ziya ül Hak, içinde ABD elçisinin ve Pakistan genelkurmay başkanının da bulunduğu bir uçakta, yapılan sabotaj sonucu havada infilak ettirilerek öldürüldü
Kimileri CIA öldürdü dediler. Kimileri de Sovyetler Birliğince karadan atılan bir füzeyle vurulduğunu söylediler. Neticede Buttonun ahı yerde kalmadı
Gelelim bugüne
Daha önce laik bir başbakanı asan dinci ve darbeci generali destekleyen ve petro-dolarlarla besleyen Suudi despotları, şimdilerde de Mısırda dinci iktidarı devirip yerine laisizmi oturtmaya çalışan ve dinci devlet başkanı Muhammed Mursiyi idama mahkûm ettirerek asmak isteyen darbeci general Abdulfettah Sisiyi hem siyaseten destekliyor, hem de yardım diye gönderdiği petro-dolarlarla besliyor
Oturun mukayesesini de siz yapın lütfen
cahitkilic@haberx.com