Terimizdir evet
akan kan
şehrin saydam putlarını besleyen damarlardan
akıdır alnımızın,
ve bu obur
bu doymak bilmez iştahasıyla sayılar
çocuk kanına muhtaç
saydam bıçaklar imal etmededir
fahişe yorgunluklarında aklın
kıvranıp duran gelecek
fabrika bacalarından taşan isyan aşkına
pazularımızdan kan
yüreklerimizden sevda çekmededir ehramlarına
saydam şırıngalarıyla
belledik...
Kolay olmadı hiç bir şey
sabır kavruk
ümit halsizdi boyuna uyarılmaktan,
ten yitirmişti bilmecesini,
firari kelimeler istilasında lügatlerimiz
mana kalasını
ve şahane çağrısını aşkın
çökertmişti çoktan,
çökmüştü hüzün
bir karabasan
yahut bir kabus anlamında,
nereye gitsek
hangi sevgilinin eşiğinde ağlasak
orada buluyordu bizi
bir bıçak cazibesini kazanarak,
doğurmak kaygusu çatlatıyordu kristal kürelerimizi
emsalsiz yalnızlıklarımız bile
aynı terzi elinden çıkmış elbiselerimiz kadar yetersizdi,
parmak uçlarımız ışıldıyordu hala
gür sakallarını kazıtsa kübalılar
uzakdoğulular kırsa yemek çubuklarını
rahatlardık
rahatlardık belki,
yalvardık bunun için
'şarap verin bize
bize
unutmak verin
gittikçe yabancılaşıyor ayaklarımız toprağa
havanız gittikçe buz
suyunuz baldıran
dayanmak verin'
tavsiyelendi sabır
mühürlendi dudaklarımız
kalp;pompa,,,
beyin;bilgisayar,,,
ne kadar uğraşsa görüntüleyemiyordu ruhlarımızı
en zarif
en adil
radarlar,
romansıya zorlanan hayallerimiz
ve şehvet büklümlü kaygularımızla
plastik ortak bir yüzün
fotoğraflarını çekiyorduk boyuna
boyuna insan olmak için
çehrelerimize,
oysa
ne yama kabul etmeyen urbalarımızın estetik yamyamlığı
ne muttasıl taranıklığı saçlarımızın
ölüme karşı
ne ıslık çalışımız ürpererek aynalarımızdan
sevecen ve kudsi heybetleyebiliyordu yaşamı
intiharlardan.
Kesiversek parmak uçlarımızı
rahatlardık
belki...
Ey! bir işaretin sıcaklığında eriyen kadranları saatlerimizin
Ey! sebil çeşmelerden akan efsunlu sular
Ey! harap yapılarda küskün duruşu
ve rahmi çağrısı güvercinliklerin
ve çifte kilitli barınaklarımızda bile bizi bulan
bitmez tükenmez telaşı karıncaların ey!
yüreklerimizi ipotek ettirerek kotardığımız
anlık hazlarda
yani en muhkem kal'alarında dahi şehrin
mızraklayan bizi ey!
kolay-olmadı-hiç-bir-şey
ko-lay-laş-tı-rıl-dı
bunu böyle belledik
böyle bilendik.
Ve bir sabah
yöneldik kapısız köşküne aşkın
yararak göğüslerimizi
bir mukaddes hançer çıkardık
patladı patlayacak şakaklarımızda zaman
vakit yok
azdırdık yaralarımızı
ağladık ve çoğaldık
kölelerine bıraktık masivayı
duyargalarımız göklere uyarlı
alınlarımızda mühr-ü besmele
aşk belleyip çocukları
yürüdük
şehirler üstüne,
meğer ihtişammış saydamlaştıran
istila ve intiharları
ve meğer aşk sürülünce yaraya
afyon tarlalarında kutsanan
kudsileşen dünya
kusarmış zemheri yüzünü
aynalara
öğrendik...