Töreydi

Böyle dağılıyordu bir aile...Bir akşam çektiği eziyetlere,yediği dayaklara dayanamayarak baba ocağına sığınıyordu ve insan olduğunu unutmamak için geri dönmek istemiyordu.Yer sofrasında yedikleri akşam yemeğinden sonra mutfakta annesiyle konuştu.Anne daha öncelerden bilmekteydi bu hikayeyi ve o korkuyla gitme diyerek destek çıkamamıştı kızına.Annesinde aradığı cesareti bulamasa da dönmeyecekti.Oturma odasına geçti ve babasıyla konuşmaya başladı.Ufak kardeşi her ne kadar ders çalışıyor gibi görünse de kulağı söylenenlerdeydi ama küçüktü,herkesin gözünde çocukken kim onu dinlerdi?

yazı resim

Kızkardeşiydi;henüz on yedisinde verilmişti bir gence fikri sorulmadan...on yedisinde,on yedi baharın tazeliğinde solmuştu güzelliği ve bir sabah gelen annesinin o acı feryadı,babasının ellerinin arasındaki başı,farklı gözlerden dökülüp halının üstünde buluşan gözyaşları.Hiçbiri geri getirmeyecekti ve bir bahar daha göremeyecekti zeytin gözleri.İki gözlü ahır;tavanda bir ipin ucunda boynu bükük,gözleri masumca ve yumruklaşmış elleri...Oysa o küçücük eller değil miydi kardeşim diyen dudakları tamamlarcasına saçları okşayıp önlüğün düğmelerini ilikleyen,acıktım denildiğinde sofralar hazırlayıp aynı masa etrafında aile fertlerini birleştiren.Üstelik o pamuk gibi olan eller şimdi kırış kırış ve buz tutmuş gibi soğuktu.
Küçük kardeşiydi;gönlü ne kadar el vermese de sözü geçmezdi,doyamamışken abla diyebilmenin tadına gitmesin dese de kim dinlerdi?Çocuktu,ufak bir çocuktu herkesin gözünde...Büyümemiş bir yürekte büyük bir acıya merhaba deyip kaderin karşısında el pençe boyun eğmeyi ilk defa o gün çğrenmişti.Kendisinden bir kaç adım önde giden takip ettiği ışığı kaybetmişken,çok uzaklara ulaşmış annesiyle babası tekrar o kadar başa dönüp ne kadar yol gösterebilirdi?Hem yolunu hem ışığını kaybetmişti.Her gün daha da sertleşen ve sarsıcı adımlarla ilerleyen bir isyanın ayak sesleri beyinden yola çıkarak kalbine doğru hücuma geçmişti.Savunmasızdı çünkü en büyük silahını,kalbindeki zırhın en önemli katını yitirmişti.
Annesiydi;doğduğu gün kucağına alıp yavrum diyen,ilk ve tek kızına kavuşmanın verdiği sevinçleçok şükür,o kadar istedim deyip te hayırlısı demeyi unutan.Ana sütünden denizde yüzmeyi öğreten,evlendiğinden beri sözü,kelimesi beş para etmeyen,saçlarına aklar bulaşmış,yarattığı ufak bahçede solmayacağını ümit ettiği iki çiçeğin üstüne eğilmiş ama bir çiçeğini sabahın köründe solmuş bulan bir anneydi o.Sindirmeye çalıştığı baskınlarının peşine şimdi keşkeler ekleyen,bir gece önceye dönüp ''gitme kızım'' diyebilme özlemiyle kendini kahreden,zamanın ilk defa durmasını ya da bir seferlik geri alabilmek için ömrünün geri kalan kısmını feda etmeye hazır,metanetli görünmeye çalışan,yüreğini iki parçaya bölmüşken bir yarısını kaybeden anneydi o.
Babasıydı;verdiği kararlardan dönmeyen,pişman olsa da pişmanlığını içine hapsedip,sözünden ödün vermemeyi kural bilirken evladını kara toprağa veren bir babaydı o.Yüzünü esir almak için bekleyen dört göze artık karşı koymadan teslim olmayı kabul eden,baba olabilme çabasıyla verdiği sınavın karşılığında ilk sertefikasını ölümden alan,verdiği kararlarla yalnız kendini değil etrafındakileri de fırtınanın tam ortasına sürükleyen,dağılmış,örselenmiş bir gururla yatıp bir sonraki sabaha uyanmamak için dualar eden bir babaydı o.
Böyle dağılıyordu bir aile...Bir akşam çektiği eziyetlere,yediği dayaklara dayanamayarak baba ocağına sığınıyordu ve insan olduğunu unutmamak için geri dönmek istemiyordu.Yer sofrasında yedikleri akşam yemeğinden sonra mutfakta annesiyle konuştu.Anne daha öncelerden bilmekteydi bu hikayeyi ve o korkuyla gitme diyerek destek çıkamamıştı kızına.Annesinde aradığı cesareti bulamasa da dönmeyecekti.Oturma odasına geçti ve babasıyla konuşmaya başladı.Ufak kardeşi her ne kadar ders çalışıyor gibi görünse de kulağı söylenenlerdeydi ama küçüktü,herkesin gözünde çocukken kim onu dinlerdi?Babanınsa kararı kesindi,pişman olacağını düşünse de sözünden ödün vermeyi kabul edemezdi.Hem sonra ne derdi konu komşuya,yüzüne sürüleceğini düşündüğü karayla nasıl gezerdi?Kızını kendi elleriyle götürüp teslim etti.Ve bir sabah annesinin o acı feryadı,babasının ellerinin arasındaki başı,halının üstünde farklı gözlerden dökülüp buluşan gözyaşları hiçbiri artık giden bir canı geriye getirmeyecekti.Çünkü ortalığı talan edip,bir ömürde binlerce fırtınalar yaratan bu sert,yıkılmaz duvarın adı töreydi...

Başa Dön