Bir varmış, bir yokmuş. Masalların gerçek, gerçeklerin masal olduğu bir ülkede avcılar ve avlar diye iki gurup varlık yaşarmış. Avcıların avlarını kovalayacak tüfekleri, avların ise avcılardan kaçacak yürekleri varmış. Doğdukları andan itibaren avcılara avlarını nasıl kovalayacakları ve tüfeklerini nasıl kullanacakları,avlara ise avcılardan nasıl kaçacakları ve yüreklerini nasıl kullanacakları öğretilirmiş. Avların görevi avcılardan kaçmak, avcıların görevi avları kovalamakmış. Avcı avını yakalayana kadar kaçmaca-kovalamaca devam etmek zorundaymış. Avcılardan biri avını yakaladığında av onun olurmuş ve avını dilediği gibi kullanabilirmiş. Av ise yakalandığında,avcının kölesi olduğunu bilir ve onun her emrine boyun eğermiş.
Günlerden herhangi bir gün, herhangi bir yerde bir avcı ile bir av karşı karşıya gelmiş. Masal bu ya, av avcısını görür görmez vurulmuş. Allem etmiş, kallem etmiş, avcının dikkatini çekip, peşine düşürmeyi başarmış. Avcı avın peşinde, av avcının önünde kaçmaca-kovalamaca başlamış. Av hem avcıdan kaçar, hem de avcı kovalamaktan yorulunca kovala beni diye yalvarırmış. Av av olduğunun bilincinde olmasa kaçmayacak, avcı avcı olduğunu bilmese kovalamayacakmış ama, ne çare ki ikisi de ne olduklarını biliyorlarmış. Kaçmaca-kovalamaca zamansız sürmüş. Sonunda pes eden av olmuş. Kaçmayı bırakıp, olduğu yerde durmuş ve yüreğini avcının ellerine uzatmış. Avcı şaşkın ve yorgun, ellerine uzatılan yüreği almış, o da tüfeğini avın ellerine uzatmış. Ama bu, o ülkede en büyük suçmuş ve cezası da yok sayılmakmış. Bu yüzden yüreksiz tüfekli av ile tüfeksiz yürekli avcı ülkelerinden kaçmaya karar vermişler.
Az gitmişler, uz gitmişler, ülkelerinden uzakta, ıssız bir yerde yerleşmiş ve birlikte yaşamaya başlamışlar. Tüfeksiz yürekli avcı, tüfeği avın ellerinde olduğu için yüreksiz tüfekli ava kölesi gibi davranamıyormuş. Ama başka bir davranış şekli de bilmiyormuş. Yüreksiz tüfekli av da ne yapacağını şaşırmış. Çünkü o da kölelikten ve emirlere uymaktan başka bir şey bilmiyormuş. Bütün sevgilerine ve çabalarına rağmen, yüreksiz tüfekli av tüfeğini, tüfeksiz yürekli avcı da yüreğini kullanmayı öğrenememiş. Bir süre sonra da yüreksiz tüfekli av yüreğine, tüfeksiz yürekli avcı da tüfeğine özlem duymaya başlamış. Özlemleri giderek büyümüş, sonunda yüreksiz tüfekli av tüfeğini avcıya, tüfeksiz yürekli avcı da yüreğini ava geri vermiş. Vermiş ama, av artık eski yürekli av, avcı da artık eski tüfekli avcı değilmiş. İkisi de artık başka yaşam biçimleri de olduğunu biliyormuş. Bakmışlar ki, eskiye de dönemiyorlar, birbirlerini yok saymaya karar vermişler. O günden beri de birlikte ama yalnız, mutlu ve huzurlu yaşamaya başlamışlar.
Gökten üç ayva düşmüş, ikisi onlara, biri bu gerçeği masal sananlara.
Başka bir söylentiye göre bu son, ülkenin ileri gelenlerinin uydurmasıymış. Düzenleri bozulmasın, av olmaktan bıkan avlar ile avcı olmaktan bıkan avcılara ibret olsun diye böyle olduğunu iddia ediyorlarmış. Aslında işin doğrusu şöyleymiş. Yüreksiz tüfekli av ile tüfeksiz yürekli avcı düşünmüşler, taşınmışlar, yüreği ve tüfeği ortak kullanmaya, paylaşmaya karar vermişler. Yüreksiz tüfekli av tüfeği, tüfeksiz yürekli avcı da yüreği ortaya koymuş. Böylece yalnızken ikisi de yüreksiz ve tüfeksizken, birlikte olduklarında artık ikisi de yürekli ve tüfekli imişler. Yürekli-tüfekli av ile avcı, o günden sonra hep mutlu yaşamışlar. Darısı diğer av ile avcıların başına.
Gökten üç elma düşmüş. Birisini av ile avcıya verdim, paylaşsınlar diye. İkincisini bu masalı gerçek yapanlara, paylaştırsınlar diye. Üçüncüsü de benim, paylaşayım diye.
Yüreksiz Tüfekli Av ile Tüfeksiz Yürekli Avcı
Büyüklere bir masal