Öteki... Her birimiz, bir diğerine göre öteki değil miyiz aslında? Var mı birbirinin tıpatıp aynısı olan ? Madem ki yok, öyleyse; varlık dünyasında insana ilişkin yalnızca iki kavram var, ben ve öteki. Peki ya şu adını sık sık andığımız, üzerinde fırtınalar kopardığımız kavram; "biz", nerede o zaman ?
"Biz" bir değerler skalası. Ya da diğer bir deyişle, ben ve ötekiyi bir araya getiren ve bir arada tutan ; ırk, dil, din, kültür, öğreti, tabiiyet, hobi, fobi, ilgi , bilgi ... gibi değerler çeşitlemesine "Biz" diyebiliriz kısacası. Değerler çeşitlemesindeki bu, ... ` nın ucu o kadar açık ki; bu ucu açıklıktan, sınırsız sayıda kombinasyonlar üretebilmek mümkün. Ve bu kombinasyonların her biri başlı başına bir, "Biz".
Öyle ise şu, "ucu açık değerler çeşitlemesi" ne "ben" in etkenliği nedir ? Kimdir, nedir ; "ben" ? Ya da daha doğduğu andan itibaren, "biz" i oluşturmada ne kadar özerktir ben ? Hangimizin elinde; ırkımızı, dilimizi belirleyebilmek ? Sadece ama sadece şu ırk ve dil çeşitlemesinde bile; taraf olmak ya da bitaraf kalmak tamamiyle bizim dışımızda. Türk olmak, Kürt olmak..., ana dilimizin Türkçe olması, Kürtçe olması... bunlar madem ki bizim seçimimiz değil; insanlık adına bir zenginlik olan bu tür çeşitlemeleri, birbirleriyle çarpıştırmak niçin ? Kaldı ki sırf bu ırk ve dil çeşitlemelerinde bile "biz" olabilmek tam anlamıyla mümkün değilken; "ben" ve "öteki" nin bu tür savaşları ne kadar manidar ?
Şu son günlerde her "ben"in , "öteki" ile ilgili bir açılımı var neredeyse. Bireylerin, grupların, kurumların, partilerin, sanatçıların... açılımları, yol haritaları savrulup duruyor medyada bir süreden beri. Düşünüyorum da; her bir açılım, orijinalliğinin yanında ne kadar tarafsız ? Ya da tamamiyle tarafsız olabilmek mümkün mü bu tür açılımlarda ? Değil elbette ama bunun tamamiyle imkansız olması da, imkan dahilinde bir araya gelmeye engel değil.
Gündemdeki etkinliğine baktığımızda; açılımın ardındaki temel etken, ötelenemez bir ihtiyaç olduğu. Bir ihtiyaç hissedildiğine göre; sistemin işleyen ve işlemeyen kısımlarının; bir araya gelmeye engel olmayacak şekilde ortaya konması gerekir ki ihtiyaç tam anlamıyla giderilebilsin. Ben ve ötekinin; her türlü hamasi duygulardan arınıp elini taşın altına sokması gerekir ki taşın ağırlığı hissedilebilsin. Ağlayan analar ve akan kanlar gibi kutsiyetler her iki tarafta da o kadar çok ki, bunlar üzerinden açılımların önünü kesmeye çalışmak, yolu yokuşa sürmekten başka bir işe yaramaz. Öyleyse ana yüreği hassasiyetinin gölgesinde; mantık, empati ve vicdan üçlüsüyle bu işi çözmek gerekir ki yüreğine taş basan babaların onuruyla, bu işin içinden yüzümüzün akı ile çıkabilelim.