Güncele ilişkin okuduğum yazılarda sürekli karşıma çıkıyor; "içi boşaltılmış kelimeler" ya da "içi boşaltılmış kavramlar" deyimi. Cumhuriyet, demokrasi, laiklik, liberalizm, Kemalistlik, Atatürkçülük, sağcılık, solculuk... derken ta dinciliğe kadar bir çok kelimenin , "içi boşaltılmış" lığından dem vuruluyor yazılarda. Çoğu kez, yazının gidişatından; yazarın kendi doğrularına çarpıcı bir vurgulama yapma isteğinin, yazarı bu deyimi kullanmaya yönelttiği kanısına varıyorum nedense. Kendi doğruları etkenini biraz açtığımdaysa; "içi boşalltılmış" eleştirisine karşın, bahsi edilen kelimeye ilişkin yazarın da öznel bir yaklaşımının olduğunu görüyorum. İşte bu, kelimelere ilişkin öznel yaklaşımlar; kelimelere nesnel anlamlarının dışında pozitif ve negatif anlamlar yükleyerek bir anlam karmaşasına yol açıyor bence.
Düşünüyorum da, bu yeni bir şey mi yoksa çok eskiden beri yapıla gelen bir şey midir; kelimelerin içinin boşaltılması ? Ya da bunu sorgulamadan önce, bir adım öncesinde; "kelimelerin içinin doldurulması" nı mı sorgulamak gerekir, konuyu daha iyi anlayabilmek için ? Öyle ya, doldurmadan boşaltmak mümkün olmadığına göre ilk önce nasıl doldurulduğunu anlamak lazım.
Kelimelerin nesnel anlamları, onların sözlük anlamlarıdır bir bakıma da. Peki kelimelerin bu sözlük anlamlarının nesnelliği ne kadar korunabiliyor zihinlerde ? Hemen herkes o nesnelliğin üzerine bir de kendi anlayışını bina etmiyor mu? Konuya bir adım daha yaklaşabilmek için, ilk önce bireylerin şu, "kendi anlayışları" na bir bakalım. Nedir bireylerin, "kendi anlayışları" ? Bireylerin, "kendi anlayışları"; eğitim, öğretim, inançlar, kültür... bileşenlerinin bir bileşkesi olarak tanımlanabilir kısaca. Bir bileşke olduğuna göre, "kendi anlayışları" kavramı üzerinde bir ayniyetten söz edebilmek mümkün değil o zaman. Ayniyet söz konusu değildir ama şu yukarda saydığımız bileşenlerin bileşkeye katılma oranlarına göre bir "benzerlik", yadsınamaz bir gerçektir; "kendi anlayışları" kavramı üzerinde. Doğal olarak; birbirlerine benzeyenler, kelimelere de benzer anlamlar yüklerler haliyle. Topluluklar da birbirlerine benzerlerden oluşan kümeler olduğuna göre; bir toplum içerisinde sınırsız sayıda topluluklar ve topluluklar kadar da "kendi anlayışları" olmasından daha doğal bir şey olamaz bu durumda. Bu da, bir toplumdaki bir kelimenin; toplumdaki topluluklar kadar da anlamı olmasını kaçınılmaz kılar. Dil bilimci ve sosyal bilimci değilim elbette, buraya kadar anlattıklarım, "kelimelerin içinin doldurulmasına" ilişkin kendi anlayışımdı sadece.
Ve yine kendi anlayışımdan hareketle söylemek isterim ki; "kelimelerin içinin boşaltılması" yla "kelimelerin içinin doldurulması", birbirine benzer bir gelişim içerisindedir. Kelimelerin nesnel anlamlarının üzerine bina edilen öznel yaklaşımların birbirleriyle çelişkisidir; kelimeleri ve kavramları boşaltan.Ve bu bağlamda doldurma ve boşaltma ; bir anlayış farkıdır sadece.