"Anlamsız çığlıklar gibidir dizlerim, içinde büyük ateşler yanmayan insanlara." demiştin, Kumkapı'da balıkçıların uğrak yeri olan ve bizim de müdavimi olduğumuz o salaş meyhanede şarap içiyorduk da sen dayanamayıp ısrarlarıma "Ben bunları sadece kendime yazıyorum, kendime okuyorum" dediğin şiirlerinden okurken.
Son kadehi bir dikişte devirmiş ve koluma sarılıp kaldırmıştın beni masadan "Kalk Caliban buradan doğru kerhaneye gideceğiz. Köyünden ya da kasabasından kaçıp gelmiş, örgülü saçları , gözleri kestane rengi ve çevresini tavşan bakışlarıyla süzen bir kız olmalı orada, olmalı mutlaka olmalı kimzse için değilse de benim için olmalı. Ben ona ilan-ıaşk edeceğim ve onunla bu gece imam bulursam imam nikahıyla bulamazsam kilise de papaz nikahıyla ama illa evleneceğim." demiştin.
İkimiz de ayakta zar zor duruyorduk dostum bu nedenle de polisler bizi kapıdan geri çevirmişlerdi de sen "Azizim Caliban bu devlet senin de gördüğün gibi beni ömür boyu kamu haklarından kısıtladığı yetmiyormuş gibi aşık olup evlenmeme de izin vermiyor ben de böyle devletin karakolunun duvarına işemezsem eğer bana da Prospero demesinler." deyip icraata başlamıştın. Bütün bir geceyi nezarathanede volta atarak geçirmiştik anımsıyor musun.
Sahi be Prospero orada da var mı karakol, nezarethane ve çok daha önemlisi orada mı belikleri kınalı kız.
Caliban.