Tâli Bey'in Şefliği
Ülkemizde yaşanan makam, mevki düşkünlüğü ve bu makamlara gelebilmek için kimlere yüz suyu döküldüğü malum. Bu hikâyedeki Tâli Bey bir prototip.Nice nice Tâli Bey'ler kimlere nice taklalar atıyor...
Ülkemizde yaşanan makam, mevki düşkünlüğü ve bu makamlara gelebilmek için kimlere yüz suyu döküldüğü malum. Bu hikâyedeki Tâli Bey bir prototip.Nice nice Tâli Bey'ler kimlere nice taklalar atıyor...
Elektrik direğinin az ilerisinde, az önce nefesleri kesilircesine koştukları sokağın bitiminde elinde kanlı baltayla onlara bakıyordu. Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı, Kaç Nazlıcaaaann kaaaççççç!
Şirk kelimesini herkes bilir, Allah'a ortak koşmak anlamına gelen Arapça bir kelimedir. Şirket kelimesi de oradan gelir ki o da ortaklık demektir... Bakalım nasıl oluyor bu ortaklık...
Emekli olunca bir sahil kasabasına yerleşecektim. Elde avuçta ne varsa satıp kendime bahçe içinde bir ev alacaktım. Çiçekler yetiştirecektim, birkaç ağaç mandalina, limon, portakal Ağaçlar evin arka bahçesinde olacaktı. Güller ve mevsim çiçekleri denize bakan tarafta
"Sana bir silah mı yahut uyuşturucu mu lazım, yapacağın iş için adam mı lazım, bulunduğun vilayetteki en yakın bir roman mahallesine git, orada bir kahvehaneye gir otur çay söyle. Seni kimsenin tanımasına gerek yok, yeterki paran olsun, daha çayını bitirmeden yanına gelirler.Merak etme sen adamım"
Parlak bir dolunay ışıltısının bütün İstanbul'u aydınlattığı serin bir bahar gecesiydi. Boğazdan sokulan rüzgar, Haliç'in kendine has o ince yosun kokusunu bağrına sararak sürükleyip karşı tepelere kadar götürüyordu. Ve o gece, bütün İstanbul uykusuz, bütün İstanbul huzursuzdu sanki...
Köyde çocukların da maskotu haline gelmişti Gulit. Yoldan geçen çocuklar, ona bakmadan edemiyor, ona dokunmadan,
okşamadan, sevmeden yapamıyorlardı. Her çocuğun ağzında:
-Gulit gel! Gulit gel! Gulit! Gulit! Gulit!... gidiyordu.
Gulit arada sırada koyun gütmeye de giderdi. Burhanın koyunları vardı. Her koyuna gittiğinde
Hasan, ortalarda yoktu. 12 yıl olmuştu Hasanından ayrılalı. Oğul anasından ayrılalı Neredeydi, kiminleydi, ne yapıyordu? Kimse bilmiyordu.
\- Dur hele be moruk, bu adamda paranın fabrikası mı var, ne. Böylesi çıkar mı hiç karşına bir daha? Sen fazla uzatma, biraz mangır daha tosla bakalım babalık.
Adeta bir mıknatıs çekermişcesine o insanlar, aileler o sokağa gelip yerleşir. Sokağın apartman isimleri de bir hayli ilginç sayılır. Ahu apartmanı ya da Gül, Lale , Yonca, Papatya adları eskilerin Beyoğlu pavyon isimlerini aratmaz. Sanki onlarla yarış halindedir bu evler...
Enflasyon çıkmaya başladığında, o meşhur koalisyon hükumetleri zamanında önce bin liralar peşine beş bin liralar, on bin liralar çıkmıştı... Sonra o da yetmedi elli bin lira ve yüz bin liralar çıktı... Ben de sıfır sayısı olarak buna harbiden çok sevinmiştim, kafamı tavanlara vurmuştum. Daha sonra bir milyonluk banknot,
Ali Ağa ayağa kalktı. Şaşkınlığını hala üzerinden atamamıştı. Çünkü evine ilk defa bir Rum geliyordu. Ne yapacağını şaşırdı.
Kısa bir süre sonra şaşkınlığını üzerinden attı. Yüzü içtenlikle gülmeğe başladı. Rumlara dönerek:
-Vay benim gardaşım! Velcome, velcome. Hoş geldiniz, hoş geldiniz, dedi. Onları samimi bir
Berrak bir pınar vardı, dalgalarında
gümüşler oynaşır.
Narkissos
"Tüm korkunç ve garip olaylara kapımız açık, ama konfordan rahatsız oluruz.'' Cleopatra
Masmavi bir dünyası vardı. Taptaze hayalleri, gidilecek çok yol, başarılacak çok iş vardı önünde. Kanı deliydi, bu yüzden uçarıydı zaten. Lisenin ikinci sınıfına gelmiş en büyük iki hayalinden hangisini seçeceğine karar verememişti. O’nu kuşatan hayallerinden ilki; inşaat mühendisi olmak diğeri ise; pilot olup göklere adını yazdırmaktı.
Aklımdan geçiyordu. Düşünmeden yapamıyordum o küçük kızı.. Birden ansızın büyüyüverdi..
Adım Havva…
Tarihin doğar doğmaz toprağa gömdüğü “insan” soyundanım ben…
İnsan soyunun cennetten kovulmasına sebep olan şeytanın ta kendisiyim. O yüzdendir yeryüzü cennetinde yerimin olmayışı.
İsmini bilmiyorum,sormadım..Ben Berfino dedim ona..Ölümün soğuk yüzüne düşmüş kar tanesi gibiydi..
Bekir Sıtkı Kunt; konuşma dilini yazı diline getirme anlayışını benimser: "...Dilde ölçü , dilde realizmdir; yani yaşayan dil ile yazmaktır. Halkın dili, sanatçının kendi dili olmalıdır." der.
Yapılan bir söyleşi de, sanat anlayışını özet olarak şöyle dile getirir: "Sanatın tek amacı ve yolu halk için olmaktır.
Sakinliği ve sessizliğiyle ünlü kentimizin yukarı caddelerinden alışmış olmadığımız bir gürültü koptu. Kulak verdik ne oluyor diye. Osman adını duyunca gürültünün nedenini anladık.