Bitmeyen Dans...
Sen dudaklarımda bitmemiş bir şarkı, kimse bilemez aradaki farkı. Hani o birlikte başladığımız, koşarken yavaşladığımız, hayat tanımadı toleransı, bitiremedik dansı. ERDEN ERKİN...
Sen dudaklarımda bitmemiş bir şarkı, kimse bilemez aradaki farkı. Hani o birlikte başladığımız, koşarken yavaşladığımız, hayat tanımadı toleransı, bitiremedik dansı. ERDEN ERKİN...
“Armut piş, zarlar hep düşeş onlar’a.. ama niyeyse, bizim ebediyen altı kapıya alınmış edebi bir yalnızlığımız var...”
Okula bizi bağlayan nedenler çok farklı olmuştur hep. Bazen arkadaşlarla teneffüslerde oynanan oyunlar, bazen kantinden beş kuruşa alınan çikolatalar olmuştur. Genellikle de güzel kızlar olmuştur. Sevilen güzel kızlar, sevilen kızlar hep güzeldir zaten.
giden ama Fırtınalı bir kıskaçtadır hayat üzülürsünüz, savrulursunuz,
bitersiniz bazen kendinizi bile anlamaz olursunuz aileniz, arkadaşınız şununuz bununuz algılayamaz sizdeki sizi
işte böyle bir ağlamaklı veya çaresiz bir zamanda masum,sevimli,temiz,kendi isteyince gelen giden ama madik atmayan bir masum canlı işte bunlar gattolar yane kediler...
Çoğumuz okurken birden metnin bizi zamanda başka bir yere taşıdığını biliriz ama bunu yazarın nasıl yaptığı üzerinde pek durmayız. Üzerinde durmayız çünkü metnin gizemi hem konusunda hem de bize sonra ne olacak dedirtiyor olmasında saklı. Bu gizeme kapılır gideriz. Ne zamanki yazmaya karar veririz tam da bu anda
Bir düşünce sütlü kahve iken nasıl şarap dolu düşüncelerle dolar eğer konuşulan aşksa ;aşk karanlık bir noktanın gerçekleştirilmeye çalışılan bir yan ve çocuk gibi hüsrana uğratılan...
Suyun aktığını bilmeyen ve kıyıyı görmeyen bir insan, bulunduğu geminin devinimini anlayamazdı.
Bizler, bazı kesimler olarak, ne kadar takım tutmayı, bir görüşe sapına kadar mensup olmayı ahmakça bulsak da, belirli bir klasmana, sınıfa mensup olmak için çevredeki her etkiyi, etkileşimi, sebeplerini ve sonuçlarını objektif bir şekilde
Hayat hortumlarının başladığı andır uzaklar ve daldığımız geçmişin mavi menekşeleri...
Kendimi kategorize etmeyi sevemedim ben bir türlü. Tanıtmayı tanımadan üstelik. Becerebilseydim bu kutucuğa tanıtımı sığdırabilmeyi ya da "esas alana geçelim, hadi ama yavaştan soğuyor ateşim ' tanıtım yazılarıyla' dememeyi, sanırım yasamı da kıvırabilirdim. Demem o ki allayıp pullar iken her şeyi özünü biraz yitiriyor gibiyiz. Gerisini de sanat
Az ya da çok bir Truman Şow (filmine) dönen yahut dönüştürülmeye çalışılan hayatımızı bu aralar ağrı eşiğimi pek çok zamandan daha da fazla hırpalayacak şekilde gözden geçirmeye çalışıyorum. Zaten insanın özelde kendi hayatını ve genelde yaşadığı toplumu, kainatı aklı ağrıyacak şekilde kafa patlatarak tefekkür etmeye çalışması yeterince sarsıcı
Özetle insan vardır ve var olduğunu anlayacak bir bilince sahip olduğu için belki de var olmanın bedelini ödemek gibi ağır bir külfete katlanma zorunluluğu ile cezalandırılmış tek türdür bu gezegende.
Ne çok tüketiyoruz. Bir kaç gündür işyerimde ve evimde biriken evrak, kağıt, broşür, dosya ve belki kitap ve kitap tarzı dokümanları tarıyorum. Rafları açtıkça arada biriktirdiklerim çıkıyor. Bir kısmı geçmişime götürüken, bir kısmı umutsuzluğumu artırıyor: İnsanlığa, geleceğe ve çevreye karşı olan umutsuzluğumu!
Şimdi nostalji olarak anlattığım o günler, Türkiye'nin Tarihi, o günkü toplumun heyecanla yaşadığı günleriydi.
Tutucular, bazı yaşlıların kanaatları farklı olsa da, Türk Toplumu Atatürk'e coşkuyla bağlıydı. Tutucu ve yaşlı
toplumu, günümüze göre garip görünse de, Atatürk'ün kadına tanıdığı haklara karşı çıkıyordu. Kadına seçme,
bu yıl yağmur gitmek bilmedi o yüzden şaşırmadım aramana bunu kutlamak için kimi sigaraların filtrelerindeki sarı lekeleri saydım: 60 civarında kararsız kalmışlar içmeden önce ve içtikten sonra da değişmiyor sayıları
Pamuk tarlalarına çelik dikildi ve dendi ki: Çelik gibi sağlamdır pamuk yataklarımız
Delik deşik oldu sırtlarınız baksanıza...
zihnimde keşfettiğim yeni bir dünyada geziniyorum, karanlıklara bürünmüş bir kainat tek bir canlı görünmüyor.bir cızırtı sadece bir cızırtı duyuyorum.yürüyün esnasında kendi bayrağımı yapıp dumanlarla sarıyorum.her kilometre başına dikip oturup önünde bir bira içiyor sonra yeni bir bayrak için yeni bir sigara yakıyorum.devam ettikce kendime bir harita çıkarıp bayrakları