Bu gördüğüm de ne Allah'ım
bin asırdan kalma göçebe bir el yazması
duvarda
avuçlarımda kan kokusu büsbütün
bir parça buzlu viski
dudaklarımda
üşüyorum
iyi ama bu gördüğüm ne
bilmiyorum
Adem
elma yanaklı bir çocuk
masamda
cenneti yasaklamışlar
yazık
soframa kül yağıyor sebepsiz
küf kokuyor perdeler ve gazeteler
eski çekmece kolları yorgun
Diyarbakır dağlarında
bir asker ölüyor
Diyarbakır dağlarında
mor sümbüller solgun
Bu gördüğüm ne gece gece
Gotik dönemlerden
bir parça seher yeli esiyor
Koca Sinan çeşme başında tevekkül eder
salkım salkım bulutlu gökyüzü
ve
usturanın ucunda
Havva'nın yirmilik dişi
Yunus söylene söylene dergaha gider
odamda
İspanyolların ünlü Simanka kalesi var
tepesinde yalınayak Hayyam
şarabı döküyor testiden
odamda Güneş tutulması var
Bu gördüğüm ne böyle
gizliden gizliye
meczup bir kurdun gölgesine
ay ışığı damlamış
yakar
babamın el oyması beşiğinde Sultan Süleyman düğünü
kaçmak istiyorum bütün bu çılgınlıktan
kımıldayamıyorum Tanrım
kurtar beni ne olur
içim daralıyor
karanlık
bir veba gibi
gitgide odamı kaplıyor
bense odamda sonsuzluğa soyunuyor
soyunuyor
üşüyorum..