Koydum gökyüzünü bakır çaydanlığa
tüm maviliğiyle
uzandım,
bir tutam bahar neşesi aldım kavanozdan
koydum çaydanlığa
Sokaktan geçen çocukların gülüşünü koydum
yakışıklı bir bulut
yeni uyanıyordu uykusundan
aldım bulutu koydum çaydanlığa
Yan daireden Marie'nin sesi geldi
çaydanlığa Marie'nin diri memelerini koydum
Yaktım güneşi bir çırpıda
koydum üstüne bakır çaydanlığı
üç beş dakika sonra fokurdamaya başladı
tuhaf tuhaf sesler çıkarıyordu
belli ki pek rahat değildi bizimki
kıstım altını güneşin
sonra açtım kapağını çaydanlığın
ağır bir kokuydu yükselen dumanla
baş döndürürcesine
Çaydanlığa yağmurla kavrulan toprak kokusu koydum
Bir parça loş ışık
Dışarıda bağıran eskicinin küflü sesini yakaladım,
koydum çaydanlığa
Rönesans dönemlerinden kalma bir duvarın
soğukluğunu hissettim içimde
tuttum çaydanlığa içimi koydum
Çaydanlık biraz olsun durulmuştu sanki
Üzerinde aptal bir rehavet vardı
Güneşi tamamen söndürdüm
ve
çıktım odadan
boşlukta bir sigara yakmak için...