Eşref ile Safilin
Ak her daim temiz ve saflığı ifade etmez. Bazen de kirin ve kokuşmuşluğun rengidir.
Ak her daim temiz ve saflığı ifade etmez. Bazen de kirin ve kokuşmuşluğun rengidir.
Yılmaz Özdil 31 Mart 2018 tarihli yazısında, "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ilahiyat fakültesi öğretim üyesi Abdullah Akın diye bir herif, üniversitenin televizyon kanalına çıkarak, hiç utanmadan 1924 yılında camiler kapatıldı, Çanakkale ve Bursa'da genelev olarak kullanılan camiler var demişti.
Bugün bana "AFAD"dan bir mesaj geldi; "Yangın ve sel yaralarının sarılmasında \*BenDeVarım diyoruz. YANGIN veya SEL yazn1866'ya gönder. Bir SMS 10 TL B003"
Dün bu saatlerde bakanın değiştiği haberini okudum. Yeni bakanımızı karşılama yazısı yazacaktım ki, eski bakanın tam da yerinde bir saptama konuşmasını dinledim ve bir uğurlama yazısı yazmam gerektiği düşüncesi ön plana çıktı.
Milli Eğitim Bakanı değişti. Sayın Selçuk iyi bir hatipti. Çok da güzel saptamalar yapıyordu ve hâlâ bu performansını koruduğunu da düşünüyorum. Ancak yaptığı saptamalar doğrultusunda bakanlığı süresince değiştirdiği tek şey ders kitapları oldu.
An itibariyle insanlık yanıyor, onur yanıyor, karakter yanıyor, vicdan yanıyor, merhamet yanıyor, ahlak yanıyor, ama gel gör ki, yöneticiler kendi etraflarında dönüp durarak suçlayacak birini arıyorlar.
İnsan yanıyor. Hayvan yanıyor. Ağaç yanıyor. Toprak yanıyor. İçimiz yanıyor bütün bu alçaklıklar karşısında. Şu ana kadar üç ölü ve elli kişinin üzerinde yaralıdan söz ediliyor. Ülkede kırkın üzerinde yangın çıkmış durumda.
Ben İbreti Babayı ilk kez rahmetli Feyzullah Çınarla tanıdım. Mahalli âşıkların içinde çok değer verdiğim, sazını, sözünü, karakterini hayranlıkla takip ettiğim Feyzullah Çınarı hâlâ severek dinlemeyi sürdürüyorum.
15 Temmuz kimine göre destan, kimine göre kasten, kimine göre pisten ibaret.
Akşam saat dokuz... Ordunun darbe girişiminde olduğunu öğreniyorum...
Benim en sevmediğim meslek avcılık... Neredeyse her avcı hem zamansız, hem gereksiz bir şekilde canlıları yok ediyor. Kendi türünü yok eden bir canlı hiç başka bir türe merhamet eder mi?
Bir toplumu doğru anlamak, doğru ve güzel şeyler yapmak için, insan mutlak okumalı; kitap okumalı, gönül okumalı, zihin okumalı, gerektiğinde de meydan okumalı...
Siz hiç uyanıkken düş gördünüz mü ya da kâbus. Ben çok gördüm; Erzurum Yavi'de, Erzincan Başbağlar'da, Sivas Madımak'ta, İstanbul Gaziosmanpaşa'da, Bingöl'de... o kadar çok ki, hangi birini sayacağımı bilemiyorum. En korkuncuydu Madımak. Canlı canlı İnsan yakmak; hem de din adına, Allah adına...
Çocuklar içimizde yıprana renkli balonlar. Onlar vicdanı infaz edenlerin sağırlıklarına aldırmadan çığlık atmaktalar. Çığlıklarını kendileri ve birkaç insandan başka duyan yaratık olmasa da.
Aslında bu okuma alışkanlığı, sosyologlar, psikologlar, dilbilimciler tarafından sosyal bir deney ve geniş çaplı araştırma gerektiren bir konu. Benimki naçizane küçük bir öneriden ibaret olacak.
Abdürrahim Karakoç'la hiçbir fikir bağı olmayan düzenbazlar birdenbire Karakoç taraftarı oldu. Karakoç, peşinden koşturduğunuz kişileri eleştiriyordu. Ne ara aynı yolun yolcusu oldunuz? Karakoç kabirde fikir değiştirdi de bizim mi haberimiz olmadı?
Akşam basın açıklamasını okudum Sayın Milli Eğitim Bakanının. Basın açıklamasıyla öyle boş boş bakıştık. O da şaşkındı ben de...
Ülkede, kan gövdeyi götürüyor, günübirlik cinayetler işleniyor. Mafya ile devlet kurumları birbirini suçluyor. Gel gör ki, bizim gündemimiz bir şehrin nüfusunu alacak bir caminin yapılışını kutlamak... Oysa bırakın camiyi, küçük bir mahalle mescidinde bile iki saf, bilemedin üç safı aşmış cemaati görmeniz mümkün değil.
Bu ülkede kibir ve hükmetme hastalığına tutulan ne kadar kişi varsa kahraman, onların yanlışları üzerinde konuşan ve onlar tarafından ezilip, nefis tatmininde kullanılan kişiler hain sayıldı. Mustafa Kemal Atatürk gibi birine "Put Adam" diyerek bir de kitap çıkaran Necip Fazıl gibiler ise üstat...
Ben, mevcut hükümetten özür diliyorum. Bunca yıl, yanlış kararlar alıp, yanlış kişilerle çalıştıklarını söyleyerek, boşu boşuna günahlarını aldım hükümet üyelerinin.
Ferah Otay bu yazısında mealen; "Öğrenciler altmış kişilik sınıflarda, siyah önlük, beyaz yakalı, yamalı pantolonla karatahta beyaz tebeşirle eğitim alırlardı, ama "Büyüyünce ne olmak istiyorsun? " sorusuna, doktor, avukar, Savcı, kaymakam, öğretmen, mühendis gibi meslekleri sıralarlardı. Oysa şimdi renk renk marka kıyafetler, yirmi, yirmi beş kişilik sınıflarda akıllı
1965 Erzurum doğdu.Gazi üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, TDE bölümünden mezun oldu. Sırasıyla Van, Bartın, Antalya,Bursa, Ankara, Bodrum'da öğretmen olarak görev yaptı. Halen Kocaeli'bde görev yapmakta. yaklaşık 40 yıldır şiir,öykü ve eleştiri yazıları yazmakta.
Eserleri:
1965 Erzurum doğumluyum.Üniversite mezunuyum. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniyim, iki çocuk babasıyım.
Gölcük, Kocaeli
nazım hikmet, can yücel, ismet özel, ataol behramoğlu, ahmet telli, neruda, mayakovski, kavafis, seferis, ritsos, kazancakis, bertolt brecht, tagore, octovia paz