
Harabad
devrim gözlerinde özledigin ne varsa aşka süzülen.
devrim gözlerinde özledigin ne varsa aşka süzülen.
Rıza'yı zar zor ikna ettim ama abim tepki gösterdi. "Yapma Cafer, benim ineklere değme, elleme, gözünün yağını yiyim. Askerliği orada yaptım. Çok acımasız insanlardır bu İstanbullular. Vallahi de billahi. Seni de Rıza'yı da hemi de benim inekleri yer bitirirler."
Uzaylılar yeni insan prototipinin hayata başlaması için binlerce yılı heyecanla beklemişti. İlk örnekler üç yüz altmış kişiydi. Bedenleri zayıf yapılı ama DNA larının çok üstün özelliklere sahip olması, yeni bedenleri kendileri hayata geçirmelerine rağmen uzaylıları kıskandırıyordu.
Her günkü gibi önce dizlerimin üstünde, ellerimdeki kırışıklıklarda, sol elimin yüzük parmağının altındaki beyazlıkta, kırılgan tırnakların içinde aradım. Yüzümde, göz çukurlarıma birikmiş çapakların altına, yavaşça terliklere götürdüğüm ayaklarımın şekli bozulmuş parmaklarının arasına, baktım. Usulca tuvalete yürürken, lambanın düğmesinin üstündeki izleri de es geçmedim. Lavobada temizlik işini yaparken içim
Murat uzun bir süre sustu. Sinirinden dudaklarını ısırdı. İçinden babasına öyle şeyler söylemek istiyordu ki, imkânı olsa kapıyı çarptığı gibi özgürlüğüne koşacaktı ama yapamazdı. Kebapçı dükkânın önüne geldiklerinde babası arka tarafa geçip son kalan küçük güğümü oğluna uzattı. Tezgâhının önünden geçerken burnunda tüten döner kokusuyla Muratın içi geçti.
Mesut Bizim için burada sadece müzik söz konusu. Ama istersen sigara içebilirsin. Yiyeceğe gelince yalnız bozdurduğumuz altınların parasını kullanabiliriz. Başka türlü para kullanamayız. Ve şu an canım fena halde pizza çekiyor. Dedi. Gece onlarındı artık. Müzikte dinleyecekler pizza da yiyeceklerdi.
İçinden bir "Hııımm!" dedi Harun. "Bu tüketim çılgınlığından sayıklayarak çıkacağız anlaşılan." diye de ekledi yine içinden.
Farabi eve geldiğinde içine bindiği o yabancı arabayı yerinde göremedi. Şaka gibiydi. İyi ki yok oldu ortalıktan. Diye evine coşkuyla girdi.
Aklıma Schopenhauer'ın bir sözü geliyor o dakikalarda; " Toplum ateştir." diyor
Ve bir diğer filozof Niezsche şöyle diyor! " Toplum hastalıktır."
Ve bir diğeri, Satre şöyle diyor; " Toplum yaradır."
Ve loke devam ediyor sözlerine; " Toplum sıradanlıktır."
Platon ise
Odanın içerisinde sanki ölmek üzere olan ve can çekişen kocaman bir yılan vardı. Sarı renkliydi, ağır ağır hareket ediyordu, gövdesi çok kalındı ve arkasında duran, onu kontrol eden görevliye itaat ediyordu. Bu serpent ürkütücü görünüyordu. Ona ne çağrıştırdığını idrak bile edememişti.
Ayka küçük bir çocuktu. Çok seviyordu Ayka futbol oynamayı, top peşinde koşmayı. Aykanın maçını seyreden bir yabancı sekiz on çocuk arasında Aykayı hemen fark ederdi. O, maç süresince hiç durmaz, devamlı koşar, forvet oynamasına karşın, gol atmak kadar gol yememenin maç kazanmaktaki önemini bilir ve defanstaki arkadaşlarına sık