Kanserle Kavgam Var
Anadolu’da her ne yapsan yenilik adına, zordur bilirim. İster edebiyatla uğraş, ister müzikle, istersen bitki ve doğayla ilgili çalışmalar yürüt; mutlaka farklı algılanır, farklı yorumlanırsın.
Anadolu’da her ne yapsan yenilik adına, zordur bilirim. İster edebiyatla uğraş, ister müzikle, istersen bitki ve doğayla ilgili çalışmalar yürüt; mutlaka farklı algılanır, farklı yorumlanırsın.
Nerden bilebilirdim ki, İstanbul denen 15 milyon insancığın yaşadığı bir yeryüzü efsanesinde insanların kum torbası niyetine kullanılacağını.
Bu günlük, bir ülke yönetiminde perişanlığın, vurdumduymazlığın nasıl diz boyuna çıktığını gösteren soluk bir resimdir.
Evet, terör belasını yakamızdan silkelemek boynumuzun borcu. Ülkemizin esenliğe çıkması ancak birlik olmamıza bağlıdır. Hayallerimizi yok eden ulusal ve uluslararası terör gruplarına topyekûn karşı çıkmalı ve tepki koymalıyız.
Konuşmacıların üzerinde durdukları noktalardan biri, toplantıya genç kuşaktan pek az kişinin katıldığı yönündeydi. Aynı benzer durumun Ödemiş ADD toplantısında da dile getirilmesi gösteriyor ki, 12 Eylülcü Paşalar amaçlarına ulaşmışlar! Gençliği siyasetten uzaklaştırmışlar. Ya bizim kuşak da giderse ne olacak, bir bilen varsa çıksın ortaya.
Genç idealist öğretmen kızımız yaşadıklarını heyecanla anlatırken insanın tüylerinin diken diken
olmaması ne mümkün!
Ülkemiz kendi kabuğunu kırmada ne yazık ki, Doğu Avrupa ülkeleri kadar başarılı olamadı. Sürekli devekuşu gibi kafamızı kuma sokup, “EN BÜYÜK TÜRKİYE!” sloganlarıyla yıllarca kendimizi avuttuk durduk. Dışarda ne olup bittiğini, hakkımızda ne tür planlar kotarıldığını, bunlara karşı ne tür önlemler alınması gerektiğini bir türlü göremedik ya da
meğer su sesiymiş yakana dökülen / vazgeçip üstüne giydiğin geceden /
Gezmeyi çok sevdiğim için Türkiye'de birçok otogarı görme şansım oldu. Hemen hemen çoğu insanın gördüğü, gelip geçtiği yer olan garajların birçok ilginç özelliği vardır. Kısa bir göz atalım mı şu garajlara ne dersiniz?
Şiir değildi söylemek istediğim / uzun havalarla çıkıp gelen /
Herkes tutturmuş, “Türkiye nasıl kurtulur?” diye soruyor. Yahu bu konuda doğru soru nedir, önce ona bakalım.
Sevdanın tılsımı bir gülün kokusunda gizli…
Söz yanlıştan açılmışken, kişi kendi yanlışlarının ne kadar farkındadır? Ya da başka bir pencereden konuya girersek; kime ve neye göre yanlış?
Bugün yaygın tartışmalardan biri de, özellikle internetin yaygınlaşmasıyla başlayan edebiyat kirliliğidir.
İstanbul bu, 15 milyona yaklaşan nüfusuyla dünya metropolü olan bu kentin acımasız yüzünde zorlu olaylar yaşanırken; Anadolu’nun henüz bozulmamış, çiçeği burnunda safiyane yazılar yazanlara...
Dünyanın en güzel sahillerinden birinde bir kum tanesiydi o. Öylesine çoktular ki, onu diğerlerinden ilk anda ayırdetmek çok güçtü.
Bize yazmayı öğreten değerli öğretmenlerimiz mi yanlış öğretti bilmem ama zaman zaman internet sitelerinde karşılaştığım “Mutlaka Okuyun…” başlıklı yazılar beni o yazıdan resmen uzaklaştırıyor. Adeta yalvarırcasına bir ifade içeren bu başlıklardan uzak dururum.
İnternet sitelerinde yazı kaleme alanların Türkçe yazım kurallarına ne derece uydukları konusunda araştırma yapılsa hemen her gün sayfalarca yazı çıkardı ortaya.
ey ıssız sokak / kahrını kim çeker / köhne kapı
I. / her gün hevesle çıktım / Muradiye yokuşunu
Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz..
Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar.
Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR!
İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim.
Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm.
Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız.
Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR!
Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M.E.B.ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir.
Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.
Ödemiş
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol
Kendime benzemeye çalıştım hep...