Tek Gece
Tek bir gece kaç geceye bedeldir yalnızlığa ihanetin huzurunda… Sabahın yaklaşan seslerine karışan kahkahalarımızın yansıması olsa gerek şimdi aynı yere dalıp giden bu anlamsız gözler.
Tek bir gece kaç geceye bedeldir yalnızlığa ihanetin huzurunda… Sabahın yaklaşan seslerine karışan kahkahalarımızın yansıması olsa gerek şimdi aynı yere dalıp giden bu anlamsız gözler.
Spinoza der ki “sevginin derecesi ölçüsüz sevmektir”… Öyle midir sizce de? Ölçüsüz bir şey olur mu?
Bir gün güneş açıverirken ruhuma gelen güzellik, bir gün yağışlıyken gelen hüzün, odamdaki topak topak açan bembeyaz sardunyalarım ve bir tarafta kurumuş olanları. Bugün bembeyaz topak topak olan sardunyalar gün gelecek kuruyacak, yenileri açacak ben baktığım beslediğim sürece. Halbuki bir zamanlar kırmızı beyaz açardı, neden kırmızlar yok oldu,
Çizgisiz beyaz kağıtlarımın üzerine dökülen zehirli bir mürekkep lekesiydi sensizlik, gitgide bulanıklaşarak akardın içime! Sensizlik, en kalabalık yalnızlığımdı benim, en frenlenemeyen, en şizofren yanım!
İnsanları anlamaya çalışırken, Ego ile Özbenlik devreye girer, tatlı bir münakaşa hatta yılların hesaplaşması başlar, sonunda ne olur dersiniz?
Artık yazmak zorundayım sadece.. sana anlatamıyorum. Ve dayanamıyorum da.. hep derdin yazılması gerekir bu hikayenin.. herkesin canını acıtacak kadar sadedir çünkü ve gerçektir. Eksiği fazlası benim olsun. Ben olayım bu sefer açıkca korkusuzca.. ama hiçbir zaman bilemeyeceksin.. gerçekten ben miydim gördüğün, sevdiğin.. ya da yalnızca hayal miydim.. gittiğimde
Neredeyse on gündür hastayım.Önce grip ile başlayan rahatsızlığım nezle ile devam ediyor,sürekli burnumu çekiyordum. Geçirdiğim rahatsızlık psikolojimi de bozmuştu.
Dünyaya bir dha gelirsem seni tanımayacağım.. Tabi sen de burada olursan.. Peki ya şimdi ne yapacağım?
Sevgi sonunda yanmayı getirir!.. Beğeni ise sonunda kaçmayı!.
Tanıştığın “sonluğun” kendisiyle, göze göze gelmenin farkındalığıyla sev beni...
Ne Leyla gibi, ne de Şirin gibi...
Zaman duvarlardan sıvaları koparır gibi insanları da söküp atmakta hayatından. Sabırla, tek tek taşlarını dizdiğin duvarları yıkmaya çalışmaktasın artık. İnsan dünyada en kompleks varlık iken yetmemekte sana. Arzudan arzuya, duygudan duyguya atlatmakta seni. Sanki ip atlatır gibi.
Seni okşayan ellerin yanında sanki bileti kesilen garip bir yolcuyum. Seni severlerken başka gözler ve eller korkular, kaygılar otobüsünün içindeyim. Kimdir bu üçüncü kişiler? Sen ve ben aralığında özgür bir ülke bırakırken, kimdir o ülkelere girip talan edenler? Bir elin parmaklarının diğer elin parmaklarının içine girmesi gibi kimdir
Mevsimlerden hazan şimdi, iğde kokularıyla ruhumu saran. Ve buruk bir gidiş; öylesi serilmiş boylu boyunca... Sessiz bir eksilişsin ömrümden.
Bazan bir fincan kahvede içerken seni, yanında içtiğim suya benziyor sahip olduğum diğer herşey..
Sevgi, suskunluğu tercih etmek mi hayatı pahasına, hükmü verirken acele etmek mi? Abartılı sözlerin arkasına saklanarak, bildik bir hayatı kabullenmek mi yoksa?
Unutmak mıdır zor olan yoksa zor olan unutmamak için her gece onu hayal etmek mi..Hangisi daha acıdır?
Terk edilmek mi yoksa terk edildiğin halde gidememek mi?
Kimi zaman zor gelir gitmek.Kimi zaman da zor gelen kalmaktır.Yaşamımız tercihlerimizin toplamıdır.Ve bazen yaşamımız ayrılıklar toplamıdır.Yarım kalan şiirleri,yarım kalan öyküleri barındırır.