…ve Bu Gece
En büyük ayıbımız buydu belki;
Tüm övündüklerimizi utanmamız gerekenlere borçluyduk!
En büyük ayıbımız buydu belki;
Tüm övündüklerimizi utanmamız gerekenlere borçluyduk!
son bir sanş verilmeyi herşeye...
son bir sanş yalnızlığa;son bir sanş sevgiye...
Yasadigim su guzel ada hakkinda binbir tane sey soylediler Kimi cok fazla kalma, korelirsin dedi. Kimi tatil yeri orasi, gercek hayatta bunaltici dedi. Kimiyse haydi yine iyisin alkol ucuzmus orada bak keyfine dedi. Her birey, her farkli kafa bir sey dedi de dedi fakat hicbiri gercek anlamda goremedi
İnsanlar, sessizliğinizi kendilerine karşı takınılmış olumsuz bir tavır olarak görüyorlar çoğu zaman.
Ya da canınızın bir şeye sıkkın olduğuna karar veriyorlar. Siz sessiz kaldıkça durmadan mantık yürütüyorlar. Durmadan bu sessizliğin ne anlama geldiğini düşünüyorlar. Sonra da sizin kendi düşündükleri şeyi yapmakta olduğunuzdan emin oluyorlar. Bundan bir
Araya ötekiler girdiyse, yalanlarla grileştiyse mavi, üşümeye başlayan ruhların ne ilacı vardır,ne de hekimi... Buz gibi olduysa yürek yararı yoktur geri dönüşün... Bir şans daha denirse de sonuç titreme nöbetleri..
Zamanın geçmekte olduğundan haberdar olduğumuzun bilincinde olarak yapıyoruz bunu. Neredeyse ölüm dozunda alınmış bir uyuşturucu müptelası nahoşluğunda unutmak istiyoruz, zamanın nasıl geçtiğini.
Sanırım bunca yılın verdiği olgunlukla ağaran saçlarım öğrendi de bir gün o güzelim rengini kaybedeceğini,ben öğrenemedim yitişlerdeki anlamsızlığı.
Son aylarda bize bir haller oldu. Çekmeyenlerin nazarı mı değdi? Tü tü tü... Elem tere fiş, kem gözlere şiş. Gidip nefesi kuvvetli birine mi okutsak? Türbelere horozlar mı adasak. En iyisi lokma döktürmek... Bir de üstüne Çerkez Ayşe'ye kurşun döktürdük mü tamam. Muska falan yaptırmış olmasalar bari. Sen
Kimisi Camdaki Sinek Pisliklerini Görür,
Bir Başkası Camdaki Aksini,
Öteki Penceredeki Saksıyı,
Bir Diğeri Pencereye Dokunan Daldaki Çiçeği,
Kimisi Karşıdaki Dağları,
Lamartine, 'Göl' şiirinde ne güzel anlatmış içindeki fırtınayı! Cansızlardan - dağdan, taştan, dereden, esen rüzgardan- mı hatırlamalarını umacağız yaşanan aşkları?
Giden önce duvarlarını taşır bir evin, sonra şehrini ve en son adını alır kalmışlardan, sanki kalan onu andıkça kirletirmiş gibi…
Bir bulut olsam da yağsam üstüne....
Akan her damlamda kansam sevgine...
Daralan yüreğim salsam üstüne
Sever misin ey yar, aç yüreğini.…
Daha ne duruyorsun sen böyle ölgün bir yorgunlukta geçen demlere ağlarken
Dereler menderesler yararak ırmaklara koşmakta
Bir kısrak kulunlar ovada salkımsöğüdün altında
Sevişir eşkin bir rüzgar çırılçıplak meyve gebesi dallarla
Daha ne duruyorsun gücenik bir yüzle kendi karanlığında ağlayan baykuşlar
Yıllar önce Erol Amcam yazılarımın bazılarını okuduğunda benden bir rica da bulunmuştu. Hoşgörü ile ilgili bir yazı yazmamı istemişti. Amcacığım sanırım biraz geç de olsa yaptım. Hoşgörü ile ilgili yazımı sonunda tamamladım. Üstelik en özel can dostlarım olan sevgili anneciğim, babacığım, biricik ablamın hep yaşamlarında örnek olarak bana
Zaman geçiyor. Büyüdükçe büyüyor suskunluğu gecelerin. Cümleler tükendikçe tükeniyor adına aşk dediğimiz o yanılsama, susuyoruz kelimeler kayboluyor, susuyoruz, suskunluk kocaman duvarlar örüyor aramıza...
Yıldızları hiç farklı düşündünüz mü?Acaba hiç farkettiniz mi aşıklarınızı?
Başım dönüyor, aklımı kaçırdım sanki.
Nereye baksam sen,
Kokla beni, unutma çaresiz bakışlarımı.
Sen ne kadar çaresizsin, nasıl nefes alıyorsun?
Karaciğerimi delip geçip, ayrılıksı rakı sofralarımın sessiz sedasız misafiri oldun bu gece. Seni ben mi çağırmıştım, yoksa sen kendiliğinden mi gelmiştin, bilmiyorum ama, sisli dünyama bu saatte gelişin beni çocuk sevindirmişti. Ya yarın? Ya özlem? Bilmi
Bir yürek bu kadar eşit bölünebilir miydi, dolunay bir daha hiç görünmemecesine tutulabilir miydi, seninle onun arasına giren gece beni daha ne kadar düşündürebilirdi. Kendi içimde, kendime kalan son kara parçasının üzerinde düşünüyorum şimdi olan biten