04.09.2006 22:42:01
|
su |
| |
bugün kötü yazılar okudum. bir şey demedim, kötü yazılar, kötü insanlar, bense yumuşak başlı olmaya çalıştım. yumuşak başlı olunca uyuz ve dayanılmaz oluyorum. tam tersiyse, yine de dayanılmaz. iki ucundan tutamadığın, ağzında ezip ezip eline alarak gevşettiğin şekerli sakız misali. kendimi avuturdum. ama avunulacak bir şey kalmadı. sanırım her şeyin suyunu çıkardım. her şey açığa çıktı. bana deşip gizini açıklayacak fazla konu kalmadı. kaynaklarım, araç ve amaçlarım, oyunc'u'klarım ve replikçiklerimi keşfettiler. elimde bir dal çiçek, bir şişe gazoz, çok beklenebilir durumda kalakaldım. ölüm ve yaşam yok, dolabımdan fareler de çıkmıyor. yüzlerimi eskittim, noktalarımı çoğalttım.
çocuk ol diye bas bas bağıran tiz ses de kalın artık.
şimdi insanlar beni daha çok seviyor. buna dayanamıyorum |
|
31.07.2006 00:06:37
|
su |
| |
hadise wesminster abbey'de geçmektedir. |
|
30.07.2006 23:55:58
|
su |
| |
siyah deri çantanın içinden çıkardığı kırmızı rujunu, ahşap barın üzerine piyano çalarmış gibi vurduğu kemikli parmaklarını kullanarak aynaya bakma gereksinimi duymadan renksiz, soğuk dudaklarına sürerken, bacak bacak üstüne atması, siyah çorapları, hüzünlü ve kahverengi bakışları, elbisesinin eteğinin hafifçe yukarı çıkmış hali, dirseklerini koyduğu kirli tezgahın önündeki eğreti ama güzel duruşu, sönmüş sigarası ve dağınık bal rengi saçları; derinlemesine bir öldürme isteği uyandırıyordu. |
|
25.07.2006 01:30:57
|
su |
| |
sanırım yaşlanıyorum. neler diyorum ben böyle. anını yaşamalıymış. hangi anı yaşayacaksın allahaşkına? arkanda bıraktıkların yeterince çirkin ve önünde uzananlar yeterince bilinmezken, şu an, en fazla ne kadar manalı olabilir. manasızlığın kırmızı ciltli kalın kitabının sayfalarının arasından kafamı ne zaman kaldırıp gerçek bir dünyada yaşadığımı ve gerçek biri olduğumu düşünmeye başladım ki ben. bu kitap ne kadar manasızsa, okumak da, başını kaldırıp çevrene bakınmak da o kadar manasız. iç çamaşırı giymeyen kadınlar da manasız beyler samimiyim.
hayatıma karşı geliştirdiğim bir arkayargı var:
pötikare biçiminde önüme dizilmiş tüm güzellikler ve çirkinlikler pabuçlarımın bağcıklarını bağlayana veya küvetin suyu ısınana kadar yok olup gidecektir. medyumlar, fal bakanlar, kafanıza kurşun dökenler, aslında hepsinin söylemeye çalıştığı, size yol göründüğü, kısmetinizin açıldığı, adı H harfiyle başlayan bir yar, işte orda bir kurt görüyorum yolunuzda size rehberlik edecek saçmalıkları, tüm bu budalaca laflar, siz ne kadar manasızca yaşadığınızı anlayamayasınız diye uyduruldu.
denemekten yorulduğunuz tüm yeniliklerin bittiği yerde hayatınız başlayacak. |
|
21.07.2006 01:49:30
|
su |
| |
kendime bir elbise diktim. sarı, saf ipekten, etek pilileri dantelden bir elbise. ütüledim. çok güzel manolya kokuyor. yarın için her şey hazır. gül desenli porselen çay takımı hediye. siyah topuklu pabuçlarımın derisini bir güzel parlattım. dalgalı saçlarımı banyodan çıktıktan sonra taradım. omuzlarıma dökülen güzel kızıl saçlarım var. elime hediye paketini alıp evin kapısını kilitledim ve mermerde zarif sesler çıkaran siyah pabuçlarımla merdivenleri inmeye koyuldum.
hava serin, rüzgarlı. üzerime ince, kolları bol, siyah bir hırka giymiştim. kokum sinmiş üzerine. şeker kokulu bir hırka. saat 8.55.
yürürken havayı içime çekiyorum derin derin. akasya ve çimen kokuyor. küçük güzel balkonlarda çiçekli masa örtülerinin üstünde neşeli insanlar kadeh tokuşturuyor, ince bilekli kadınlar ve tok sesli erkekler. rüzgar saçlarımın arasından geçip gidiyor. maskaralı gözlerim bir an yaşarıyor. solgun yüzümde birer elmas gibi parlıyorlar, mutlular.
küçük siyah çantam yere düşüyor ve uyanıyorum. |
|
17.07.2006 00:09:44
|
su |
| |
noktalar koydukça her şey küçülüyor. |
|
17.07.2006 00:08:04
|
su |
| |
ben ilaç almıyorum. optimumda mutlu bile olabilirim. daha mutlu olamam yani. küçük mutluluklar bunlar. ev telefonunun ışığı yanar biri arayınca. odama yürürken mesela ben çok heyecanlanırım ışık yanmış mı yanmamış mı bakacağım için. bilmiyorum. sanırım bu ölçü algısızlığı. sanırım başkalarına kızıp onları parçalarken en çok kendime acıyorum. çok acıyorum halime. yine de mutluyum. çayın suyu kaynadığında veya balkona güneş vurduğunda. basit şeyler bunlar. ben süsten de hoşlanmam. süsten marla hoşlanır. ama marla'dan kimse hoşlanmaz. marla aşık. ama yalnız. evet sanırım marla yapayalnız. asıl sorunumuz burda başlıyor.
sır: ışık hiç yanmıyor |
|
16.07.2006 23:53:57
|
su |
| |
"saplantı dediğine gelince... mutlaka saplanmak gerekiyor. düşünsene, duvara bile çiviyi çakmak için saplı olması gerekir. hayatında anlamlı bir şey olması için saplantılı olması gerekir. insan vücuduna saplanması gereken en güzel şey bence aşk."
i.ö, cumhuriyet kitap, 12 |
|
16.07.2006 18:17:07
|
su |
| |
günlüğümü temizledim. kirli sayfalarını makasla kestim, geri kalanını da çamaşır suyuyla ovaladım. mürekkepin boyası çıktı ama yine de görünüyor hala hafif. hiç düşünmek yerine başka bir eylem yapmak isteyeceğimi düşünmezdim. yani düşünmeyi engellemek için başka şey yapmak zorunluluğu. oysaki düşünmek spontane gelişir yani engelleyip geri başlatacağınız veya tamamen durdurabileceğiniz bir olgu olmaması gerekir. bilemiyorum. sadece düşüncemin ağırlığı yıldırıyor beni.
|
|
12.07.2006 00:29:45
|
su |
| |
elime bir kalem alıp aylardır yazmadığım günlüğüme bir şeyler karalamak istedim. köpek işemiş üzerine. bir güzel ağladım. babam fransızca konuşur, comment allez-vous der, bizim balkona da cam çiçekleri caz cafe, sarhoş olmaktan bıkmamak ama bisiklete binmekten falan bıkmak ne garip. ben de işte kalemle nasıl yazıyorsam öyle yazmak istemiştim ama günlük çok pis kokuyordu. bizim köpek önüne neresi gelirse oraya işiyor. sanırım sosyal fobisi var. belki de yoktur. belki her şey benim içimde. kim bilir.
neyse
bir ara camın önünde kolumu sarkıtıp bir sigara içtim. ağzım bok gibi oldu söndürdüm. başarısız mıyım. belki de her şey benim içimde. kim bilir.
şunun şurasında yirmi küsür yıldır bu dünyada olmakla ne amatör ne doçent ne prof olabiliyorsun. tabi bunun ortası da olmuyor anlatabiliyor muyum. bok gibi kalıyorsun ortada. garip.
neticede köpeğimin başka yer bulamayıp günlüğün üzerine işemiş olması alenen absürd olmalıdır öyle değil mi. ama ben anlamıyorum absürdden. bence gotik çok absürd. şimdi de kustu mesela. salatalık. salatalık kusuyor hayvan.
bu gece uyku yok tahmin ediyorum.
|
|
11.07.2006 20:50:53
|
su |
| |
harika
bu kadar yol geldim
elde var sıfır |
|
07.07.2006 11:01:40
|
su |
| |
her zaman temiz ve iyi biri olmaya çalıştım ama bunu başaramadığım zamanlar çok oldu. başaramadığım zamanlarda kendimi kötü hissettiğimden olsa gerek kendimi, benliğimi unutmaya çalıştım, bunu yapmak için her yola başvurdum. bazıları etkili de oldu, ama bütün kötülüklerin üstünü örtmeye hiçbirinin gücü yetmedi. her zaman canımı acıtan görüntülerle karşılaştım beynimi ne kadar görmeyeye zorlasam da, yine de çıktılar karşıma. bu yüzden artık bunun kaderin bir oyunu olduğunu düşünüyorum. nerde ne kadar görmek istemediğim biri varsa, ne zaman hatırlamak istemeyeceğim anılar oluyorsa, bunları o zaman görür, o zamanlar hatırlarım. bu da bana çocukken oynadığım evcilik oyunlarını hatırlatır. evcilikte her şey planlıdır, hiçbir şey istenilenin dışına çıkamaz, kontrol sizdedir. küçük fincanlara çay mı kahve mi doldurulacağına siz karar verirsiniz, elbisenizin karpuz kolları mı olsun yoksa sıfır yaka mı olmalı, hangi bay kocanız olmaya daha uygun, hangi çocuk evladınız olacak kadar güzel ve akıllı, ne zaman uyuyup ne zaman baloya gideceksiniz; hepsi elinizde. mutsuz olup olmamayı seçebilirsiniz. istemediğiniz insanları oyuna katmayabilirsiniz. kötü hatıraları öğle uykunuzun kabuslarına gömebilirsiniz.
ama gerçekten soluyor ve gerçek insanlarla evcilik oynuyorsanız, elinizde olmayan şeyler sizi yiyip bitirecektir. |
|
06.07.2006 11:13:56
|
su |
| |
endişe verici katatoniler
düşünmede istasyon yapmak
buzdağı |
|
30.06.2006 10:36:02
|
su |
| |
uyuduğum zamanlar hep ne güzel, sakin. rüyalarım, kapağını açık unuttuğum dolaplar, bunlar dışında, kabuslar dışında, yastığımın rahatsızlanması dışında uykunun havası çok güzel, huzurlu, dinlendirici. yağmurlu ve açık. oysaki zaman geçmiyor. yerimden kıpırdayamıyorum. gitmek istiyorum mesela tepesinde çanlar çalan şehre ve akşam bavul toplamaya içine havlu ve fırça koymaya başladığım anda, tam o anda hissettiğim neşe , şevk , nasıl birden gözlerimin önünde böyle kolay kaybolabiliyor, şaşıyorum, üzülüyorum hayallerimin bu kadar hafifmeşrep olmalarına. oysaki ben daha çok küçükken eve anahtarla girmeye başladığım yıllarda o hayali kurmaya başlamıştım her gece yatağıma girdiğimde her sabah okul çantamı hazırlarken havanın kapalı olduğu her saat her dakika bu hayali kurdum hiç değişmedi, sokaklarında yürüyeceğimin banklarında sigara içip kirlenmiş çizmelerimi temizleyeceğimin hayali. beyaz çarşaflı yer yatağımdan kalkıp penceremden puslu havaya bakacağımın iç geçirip biraz daha uyumak isteyebileceğimin hayali.
oysaki bu içine göçmüş kahve fincanında boğuluyorum.
ince bir kurşunkaleme benzeyen saat dingdangdong kulesinin tepesinden aşağı atlamak isterken hem de. |
|
27.06.2006 11:10:05
|
su |
| |
dün gece eski günlüklerimi okudum. hata etmişim. eskiden hata ediyormuşum, hala hata ettiğimi, hala rujlarla, gökkuşaklarıyla uğraştığımı, hala hayatı aynı küçük yeşil canavar olarak algıladığımı anladım. üzdü bu beni. hayallerim bile hiç ilerlememiş hala aynı bakkal aynı süt ve ekmekte kalmış. bazen değiştiğimi, hayatı daha çok sevdiğimi, her zamankinden daha canlı ama daha istediğim gibi olduğumu sanıyordum. aşkımı daha çok gösterdiğimi hissediyor, sevgilinin kolları sığınacak bir mağara gibi geliyor ve mutlu ediyordu tüm bunlar beni. ama sonra anladım ki yaşanılan hiçbir şey u dönüşü yapmadan duramıyormuş. kilometrelerce uzakta duyumsadığım bir sevgili var tam şu anda karşımda, daha evvelsi gün içinde hissederken kendimi oysaki. şu anda kıpkırmızı elmaların beni mutlu ettiği yerde yeller esiyor, elmalar çürüdü. şekiller çok çabuk değişiyor, kontrol edemiyorum. sinekler camlardan havalanıp gökyüzüne karışıyor. tutamıyorum.
dakikalar.. dakika bölü hayatım. |
|
23.06.2006 11:02:55
|
su |
| |
bu sabah daha iyiyim nedenini bilmeden. sanki çevremde olup biten tüm bu olaylar, karşılaşmalar, tesadüfler, korkunç anlar, gözlerinden kaçamadığım insanlar, utanmak, sanki tüm bu hislerim ve yaşadıklarım o kadar da zehirli, öyle keskin değiller, sanki bir süt beyazlığında ve su berraklığındalar ve sanki tekrardan yüzbininci kez doğmuş, ama bu sefer olaysız doğmuş biri gibiyim. sanki 1968'de 21 yaşındayım, bob kesimi saçlarım ve hanımefendi prototipine uymayan davranışlarım ve arkadaşlarım var, hepsi eşcinsel. evimde sütlü kahve bir kedi besleyip uzun saplı sigaralar içerken arkası kesilmeyen muhteşem bir müziğin içinde yüzüyorum. bir clara bow kadar gibson değilim belki, bacaklarım ip gibi ve korse takamıyorum çünkü ortasından sıkıştırılmış komik bir boruya benziyorum ama en az onun kadar garçonne olabiliyorum ben de. hepimiz kirpiklerimizden kaşlarımıza kadar boyanıp saçlarımızı ıslatıyoruz çünkü gümüş kaplamalı fabrikamızın koltuğu her gece bizi bekliyor oluyor. ve hayat çok renkli görünüyor. |
|
15.06.2006 14:45:31
|
su |
| |
2.42
20 derece, garip serin bir hava. ankara'da hiç böyle haziran görmedim. |
|
14.06.2006 10:28:31
|
su |
| |
neden öyle başlasın hayır öyle başlamadı
öyle: kırmızı güllerle süslü güzel kokulu bir tabutun içi
en son pijamalarımla eflatun vapur düdüklü balkonumuzda kahve içip gazeteye göz gezdirirken aşağıda top oynayan çocukların annelerinin onları yemeğe çağırışını dinliyordum. saat, 14:32, kahvaltı.
şimdi 10:19, ikinci kahvem. havanın yağmurlu olduğu, içimin üşüdüğü ve içten içe sevindiğim zamanları hatırlıyorum. pabuçlarımın içi tamamen su olana kadar vıcık vıcık çimenlerde koştuğumuz gülüştüğümüz sonra vanilyalı dondurma yiyip akşam yemeği saatlerinde balkonlarında zeytinyağlı yiyecekler yiyen aileleri izlediğimiz bebeklerine el salladığımız zamanlardı. mutlu.
köpeğim hala korkup sandalyenin altına kaçıyor gözlerini devirerek,
ben sendeleyerek ellerimle yatağı bulmaya çalışırken.
10:28, hiç kuş ötmüyor.
|
|
12.06.2006 14:04:06
|
su |
| |
bu şey iyi olmuş çünkü artık uzun cümleler kuramayacak kadar yorgunum. önümde iki kahverengi bir beyaz üç biçimsiz at koşuyor. bazen geceleri uyku tutmadığı için bazı şeyler düşünüyorum. mesela korkaklığımı. herkesin gözünde sarılar giymiş cesur kızın arkasındaki dudakları paramparça bir ödlek. belki de bu yüzdendir. belki beni takip ediyor bu. bu yüzden kızlar erkekler kadınlar travestiler, dışarda oralarda bir yerlerde kimler varsa, hepsi sırf bu yüzden benim için böylesine önemli, bu yüzden sözleri kazınıyor aklımın odalarına. korkak biri olduğumdan. evet tam da bu yüzden.
- fotokopi sesleri
- bitmeyen uzunlukta bir çift bacak
- tüm güzel kalemler
- ve tabii kıskanıyorum içten içe küstahlığımın arkasından
- beni kolayca tahmin edebilirsiniz çünkü en kolay tahmin edilenler öyle olmadıklarını sananlar öyle değil mi?
- pazartesi sabah 5 sabah 8 etti 3. sonra gece salıncakta sallanan bir çocuk.
parlemento dö la pixies'in son argümanından bir alıntı:
bant yeşil elma ve küçük bir ağaç cinine benzeyen oyuncağı yanyana koyduğunuz anda oluşacak anormal dinamikten sorumlu değilim. mülteciler cinsel taciz şerefsizler çocuğun parmaklarını kesmeyeydiniz bari. |
|
|
arkadaşlarım hep sahne tozu yutmuş, dans pabuçlarıyla gezen zayıf tipler. sokaklara dökülüp dünyayı kahretmiyorlar ama evleri dağınıktır. ben her gidişimde çaydanlık hediye götürürüm onlara. kedileri var çaydanlık seven. uçup kaybolmak yerine çift kişilik fotoğrafları ortadan ikiye bölmeyi seviyorlar. ben de onlar gibiyim. basit, süt şişeleri kadar kartondan bir hayatım var. annem hep terliklerim kaybolduğu için onlarla beslendiğimi düşünüyor. babam çiçeklere meraklıdır.. su yerine etil alkol taşıyor karaciğer toplardamarlarında. ben en çok doktor olmak istemiştim. ama sonra bulut boyayıcı oldum. güzel meslek.
|
|