|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
Öykü Kümeleri (Toplam 4638 Öykü, son bir ayda 80 yeni Öykü) |
Anı (10) |
Aşk ve Romantizm (11) |
Başkaldırı (3) |
Beklenmedik (5) |
Bilim Kurgu (3) |
Bireysel |
Çeviri (1) |
Çocuk (1) |
Deneysel (7) |
Destan (2) |
Didaktik (1) |
Dinsel |
Erotik |
Fantastik (3) |
Gerilim (2) |
Görsel (Resimli Öykü) |
Gülmece (Mizah) (8) |
Halk Öyküleri (1) |
İronik (3) |
İyileşme |
Kent (4) |
Modern (1) |
Ortamsal (1) |
Pastorel (1) |
Sevgi ve Arkadaşlık (3) |
Soyut (2) |
Sürrealizm |
Toplumcu (3) |
Varoluşçuluk (2) |
Yeraltı (2) |
Öyküde
İlk Yirmi |
1
|
|
|
|
Aslında öğretmenler odasında biraz dinlenmek istiyordum ama ne yapalım, okula yeni gelmiştim ve öğrencilerimi yakından tanıyabilmek için onlara zaman ayırmalıydım. |
|
2
|
|
|
|
AİLE......KURMAK VE KÖTÜLÜK... |
|
3
|
|
|
|
Ayşegül ile Cin Ali iki kardeşmişler. Evet, evet şaşırmayın hani şu ilkokul bir de karşımıza çıkan Cin Ali bu Ali... Tabi epey büyümüşler, okumuşlar okumuşlar da ilkokul son sınıfa kadar gelmişler... Tam onlar ilkokul son sınıfa geldikleri sene İnternet bütün dünyada yaygınlaşmaya başlamış. Amerika’da, İngiltere’de, Malezya’da, Tunus’da, Yeni Zelanda’da, Dominik Cumhuriyetinde, Fildişi Sahillerinde, Burkina Faso’da, Türkiye’de ve adını yazamadığımız bir dolu ülkede... Eee, tabi Ayşegül ile Cin Ali de bundan nasiplerini almışlar. Babalarına hemen birer bilgisayar aldırmışlar. Bilgisayar gelirde evlerine, İnternet’e girmezler mi? Sosyal medyayı da kullanmazlar mı? Kullanırlar tabi ki hem de harıl harıl... |
|
4
|
|
|
|
Şeftali bahçesindeki sohbetleri bazılarının gözünden kaçmamıştı.
Coşkun, o gün incir bahçesine incir toplamaya gelmemişti ve Songül eve dönerken dayanamamış, çiftlik evine gelmişti,
|
|
5
|
|
|
|
Acele oldu, ama yayınlanabilir düzeyde, bazı kelimeler değişecek…ne bu ya yaz yaz bitmiyor deli oldum kafayı yedimmm!
OKUYAN TEKRAR OKUSUN, ELDEN GEÇTİ ÇÜNKÜ… |
|
6
|
|
|
|
Geç bulan çabuk kaybetmek istemez. |
|
7
|
|
|
|
Ben belki de yazmaya geç kaldım ama sizler okumaya hiçbir zaman geç kalmamışsınızdır. |
|
8
|
|
|
|
Zarife, üst katta odaları temizliyordu. Kızların seslerini ve gülmelerini duydukça seviniyor, içi bir hoş oluyor, içine ormansı bir ferahlık iniyor; ama o ıslak bezi sert sert öfkeyle ahşaba sürerken çılgın bir isyan hissediyordu, bu ahşabın da evin de… küfür ediyordu içinden. Evin hanımı Hayriye temizlik konusunda hastalıklıydı, her yer temiz olsa bile yine temizlenmeliydi, özellikle onun odası. Ve Zarife bu işi yapmaya öyle konsantre olurdu ki sanki ahşapla sevişirdi, kan ter içinde kalırdı, Nezaket onun görür; “kız bırak delirdin mi sıçarım evine! Gel yanımda otur, abarttın… Hayriye, onu böyle alıştırmıştı, bir bakışta onun yüreğiyle çalışıp çalışmadığını anlar, işi iyi yapmıyorsa tekrar sildirirdi aynı yerleri.
Gıcıklığından değil; içi rahat etmediğinden. Sonra kendine kızardı kızı yordum diye ve Zarife’ye ara ara altın eşyalar alırdı ama Zarife’nin bundan haberi olmazdı, (mesela kolye, küpe) Nezaket o altınları saklardı. Hayriye ufak tefek altın eşyaları Zarife’nin çeyizi için, evlendiğinde bozdurup kullanması için verirdi, bunu söylerdi Nezaket’e ama Nezaket bu altınları ikisinin sonsuza dek yaşamasına olanak verir diye delice sevinerek, Roma arenasındaki gladyatör gibi hırsla saklıyordu, ne evlenmesi! Zarife’yi bir güzel dövüp sömürüp her şeyi elinden alırlar ve sokağa atarlardı. En iyisi ikisinin beraber yaşlanmasıydı, ancaaak çok güvenilir birisi çıkarsa… ona da belki onay verirdi. Erkekler başta düzgündür, sevgi doludur; ama sonra çocuklar olur, karılarını dövmeye başlarlar, sonra onları başlarından atıp yeni karı almaya… Zarife, çeyiz denen şeyden de hiç hoşlanmaz ki, ikisi için istedikleri gibi takıldıkları, bir boyunduruk altında olmadıkları rahat bir yaşamı sever ama… peki, Zarife kendi yolunu, kaderini çizmek için Nezaket’i terk etmek istese, işte bunu Nezaket hiç düşünmüyordu ve düşünmek bile istemiyordu; çünkü o ellerindeki gözle görünmez pençeleri, çenesindeki gözle görünmez dişleri, kılıç dişli aslan dişleri…düşleri… pençelerini onun ensesine, uzun keskin pençeleri de genç kızın safiyet dolu papatyalar kadar güzel sırtına geçirmişti, “sonsuza dek benimsin!” Çığlığıyla çarpıyordu sinesi.
Büyükler küçüklerin üstüne mutluluklarını kurmak isterken küçükler tam tersi yollarda koşmayı pek severler. Küçükler için yaşamın yaptığı planı kimse bilmez. Peki, sevgili okur, sırtında sıfatında öyle pençeler varsa onlardan nasıl kurtulacaksın? Pençeli sırt rahat edemez ve imtihanın da budur!
Zarife, o yaşta bunları nasıl bilebilsin ki? Sırtındaki papatyaları hayran kalıp koparacak, ya da çalmak isteyenleri nasıl bilebilsin ki?
Bitmedi, üstünde çalışıyorum, genç kızların içlerindeki ve etraflarındaki şeylere yönelik bir romandan bir bölümdür. Tam elden geçmiş bitmiş hali değil; metin kaybolmasın diye koydum. Kızların içleri çok güzel ama dış dünya bombok.
Harcanıyorlar. Sistemle.
|
|
9
|
|
|
|
Pc masaüstünde bazı metinlere tıkladım öfkeyle. Açılanlardan birisi bu öyküydü, çok eski, unutmuşum, okuyunca bunu ben mi yazdım diye düşündüm, güldüm, çok sevdim bunu. |
|
10
|
|
|
|
Aman ver şu fincanı da kahve falına bir bakalım, dediler mi, ben hemen oradan vınnnn, kaçarım başka yerlere. Hiç gerek yok. Ben kaçarken onlarda benim fincanı almış, peşimden koşarlar ’’Amann abi dur ne olur bu sefer olsun bakalım falına, neyse halin çıksın faaalin.’’ gibi cümleler kurarlar. Ben öncesinde ve sonrasında hazırlıklıyımdır, onlar benim fincanı ellerine aldılar mı, ben de müzik açarım bazen söylediklerini dinlememek için, sırf bana inat kızdırmak için yaparlar... |
|
11
|
|
|
|
TÜRKLER MÜSLÜMAN DEĞİLDİ BAŞTA.
DOĞRU OLAN BURASI.
BU NOKTADAN İLERLEMELİ TÜRK HALKI!
|
|
12
|
|
|
|
5,5 aydır gece gündüz demeden çalışan Ekrem bilimde çığır açacak izahlara, pek çok icada pek çok ilime mucit olmuş çoktan genç yaşında insan üstü zekasına hükmedebilir hale gelmiş ve insanlık için yepyeni çığırlar açacak gelişmelere imza atmıştı.
Sadece bundan kimsenin haberi yoktu.
|
|
13
|
|
|
|
Not: Okuyacağınız bu metin daha geniş çaplı hale gelmiş biçimde yazıldı, düzeltilecek, bir roman bu, yayınevinin birinden onaya alan, basılacak olan metin, okuyacağınız onun küçük hali, öykü hali. YİRMİ KÜSÜR YIL SONRA İLK ONAYI ALDI BİR METNİM. Aptalım galiba, kalın kafalıyım, geç anlıyorum, geç. Ama sağlam anlıyorum. Sonunda bir buluş yaptım, editör onay verdi basımı için. |
|
14
|
|
|
|
Duvara dayalı merdiven gördüğüm zamanda kötü olurum. Altından geçmek istemem. Evet kötü bir gün olacak diye içimde hisler vardı var olmasına da, iyi de olabilir diye de düşünürüm. Evden çıkarken, o Bakara’nın 255. ve 256.sı dökülür dudaklarımdan, aynı şekilde eve girerken de... Bu kadar tesadüf olabilir mi bir günde? Muz kabuğu yerde ve de merdivenin altında. Merdivenin üstünde de bir adam, elinde fırça ve takılı küçük boya kutusu... |
|
15
|
|
|
|
Bak benim hayatta kalmak için, en zorlu anlarda hayatta kalmak için geliştirdiğim felsefeler, fikirler varı: Tut kendini. Ama önce zihinsel denge. Bu bende var.” |
|
16
|
|
|
|
ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI
KAPLAN
Selanik'teki evde Atatürk'ün abileri Ahmet ile Ömer konuşuyordu.
Ömer: Hayvanat bahçesinde kaplanların olduğu bölüme bir adam düşmüş. Kaplanlar, onu yemiş. Neden ama? Neden bir kaplan insanı yer?
Ahmet: Bunu ben de çözemedim. Kaplan insanların tutsağı ama insanı yiyor. Diğer insanların intikam alabileceğini düşünemiyor. Olayı ben de duydum. |
|
17
|
|
|
|
Asuman evin en küçük kızıydı. Yüzü ay parçasıydı. Saçları parlak ve kuzguni renkteydi. Burnu küçük, gözleri badem gibi çekik, kaşları ise kavisliydi. Beş yaşını yeni bitirmişti. Hareketli bir çocuktu. Yakında okula gideceği için çok sevinçliydi. Birkaç dönümlük tarlalarında babasıyla annesi çalışırlarken o, iki kız ve iki erkek kardeşleriyle birlikte yatsı ezanına kadar oynarlardı. Zaman zaman da anne ve babasının isteklerini yerine getirirdi. Asuman harmanda en çok öküzlerin çektiği dövenden hoşlanırdı. Altı sivriltilmiş taşlarla döşenmiş dövene ayakta binerken, altın sarısı başakların üstünde tıpkı masallardaki kahramanlar gibi mutluluktan uçtuğunu hayal ederdi. |
|
18
|
|
|
|
2022 senesinde katıldığım yaratıcı yazarlık kursunda kaleme aldığım altıncı öyküydü. Eşimin yazdığı bir kısa öykünün üzerinde bir çok değişiklikler yaparak son haline getirmiştim. |
|
19
|
|
|
|
Bir masa, bir daktilo ve ben. Tak tak da tak tak tak tak da tak tak... O zamanın hantal daktilolarından. Şimdilerde öğrendiğime göre Hindistan’da ki en son daktilo fabrikası da kapanmış. Aslında kapanmış demeyelim de bilgisayar klavyelerine yenik düşmüş. Daktilolar artık bundan sonra tarihi eser sınıfına girer bence... |
|
20
|
|
|
|
Evet evet size buradan sesleniyorum, sinek biraderler, gardaşlar, ibibiklerim, zibidiler, eğri bodikler, vatandaşlar. Artık kara sinek misiniz yoksa sivri cinsinden bir sinek misiniz orasını bilemem... Belki de çok büyük At Sineği denilen sineklerdensiniz... Bana fazla yaklaşmayın, bakın sizi buradan uyarıyorum, fena yaparım... |
|
|
|