Tüm yaşamını, dostlarını vermişti kat karşılığı sonradan kıymetlenen arsalar misali yeni yaşamına. O vakitler deniz kenarı ekilmez, biçilmez arsalar hep kadınlara verilmişti ki ekilen arsalar oğlanlara...Derken insan kanseri olmuş bir şehirden jipten gömlekli, villadan ceketli, arsadan kıravatlı, insanlar geldi ata toprağına, dedilerki "istersen eğer bu yalnız, metruk adada kıyafetlerimizi giyebilirsin, kurak sahiller karşılığı". Kabul ettiği gün şeytan sofrasında rahatça kırıntı dökerek yerlere, kıyafetini giydi bizimki. Sunulan kıyafetin ziyafeti tonlarca parayı yemesi gerektiğini bilmeden ki, geçmiş zamanda adaya yakın bir yerde ders veren Aristo'nun "Kendini tanı" sözüyle çelişe çelişe... Bir bir terk ederken eski dostlar onu, yemeye doymadan, hep "daha fazla" dedi. Ruhuyla ten uyumu giderken günbegün müptela oldu, bırakamadı. Enderun mekteplerinin en derun adamı gelse çıkaramadı onu kuyudan. İstediki "gelenler gibi olurum yiyerek", lakin maya ters atılmıştı bir kere, uymadı. Bir deniz kestanesinin iç kırılganlığından ziyade dikenleriyle varoluşuna benzer bir yaşam sürdü, yalnız, sünepe... Bazen karşı kıyıda kuzey ege çocuklarının ateş başı mağrur ezgilerini özlediyse de giymişti artık kıyafetini nafile...Cumhur Ç.