Düşgücü güzelliği, adaleti, mutluluğu yaratır. -Pascal |
|
||||||||||
|
Karar verildi. Eve gideceklerdi. Eve bırakılmaları gerekiyordu ve bırakılacaklardı da zaten kimsenin ne böyle bir istekte ne de talepte bulunmasına gerek yoktu. Adam çıktı odadan. Sonra diğer adamla kadın da çıktı. Odada yalnız kadın ve çocuğu kaldı. Çocuk az önce çıkan kadının getirdiği, kocaman parçalı yap bozla oynuyordu. Tanrım ne büyük parçalardı bunlar! Bu denli büyük olsa bile bir çocuğu korkutacağı kimin aklına gelirdi ki yap boz parçalarının? Aslında çocuk da fark etmedi başta korktuğunu ama içinde duyuyordu huzursuzluğu. Yalnız kalmaktan olamazdı. Çünkü adada ondan başka dört kişi daha vardı az önce. Neden böylesine huzursuzdu? Yine o hayaller geldi, düşünmeye başladı nedenini. Acaba babası mı ölecekti yolda, ya da evlerine kötü insanlar mı gelecekti? Aslında ne kadar az kötü tanıyordu. Çocuk yeteneklerinden midir bilinmez anlıyordu kimin iyi, kimin kötü olduğunu bir bakışta. Ama onun için önemsizdi bunlar. Hele dünyayı tanıma evresindeyken henüz, beyninin en aç olduğu dönemlerden birinde. Kötüleri çizgi filmlerden bilirdi genelde. Bir de dilenciler kötüydü ona göre. Öyle kabuslar görüyordu ki onlarla ilgili. Kaçmaya çalışıyor, saklanıyor ama her seferinde yakalanıyordu. Ve tam dokunacakken ona o kara eller uyanıyordu. Her çocuk böyle kabuslar görüyor olmalıydı. Bu yüzden üstüne düşmeye gerek yoktu. İçsel farklılıkları bilmediği gibi dışsal farlılıklara uyum sağlama çalışmaları süresi içinde düşünecek zamanı da yoktu. Nedenini anlamadığı bir şekilde korku, huzursuzluk vardı içinde. Ama söylemiyordu netçe ne düşündüğünü. Söylemiyor muydu, söyleyemiyor muydu bilinmez ama öyle etkilemişti ki bu olaylar yıllar sonra bile unutamamıştı. Yap bozda cüceler vardı. Hatta parçalardan birinin çıkıntı kısmı yırtılmıştı. Soba yandığına göre bir kış gecesi olmalıydı.(Böyle küçük parçalara dayanarak görüntüyü netleştirmeye çalışıyordu kafasında.) Ne garip, hala o çocuk bu duyguları içinde hissedebiliyordu ve anlayabilmiş değildi bugün bile içindeki korkunun nedenini tam olarak. Hiçbir zaman bilmeyecek zaten ancak fikir yürütecek ve yürüttüğü her fikir bir yelerde takılıp, sendeleyip çamur dolu bir çukura kapaklanacak. Yani gerçeği aramak faydasız. O gece babası sağ salim döndü eve. Sonra yattı, uyudu hepsi. Öyle beklediği gibi bir kabus da görmedi. Akşam yaşadığı korku bir iki gece daha yeterdi ona zaten. Çocuk o geceden ne konuşmaları hatırlıyordu ne de olayları. Yalnızca o duyguyu ve anlatabildiği bazı şekilleri canlandırabiliyordu kafasında gerisi kocaman boşluk. Kim bilir belki ayrılığın korkusuydu(işte düşecek olan bir fikir daha). İşin kolayına kaçmak da olsa fazla düşünmemek gerek. “Yaşayan bilir.” demek ve uzaklaşmak sessizce.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Halis Kizil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |