Fırtınalar insanın denizi sevmesine engel olamaz. -Maurois |
|
||||||||||
|
Rüyasında, daha önce hiç görmediği, hiç tanımadığı bir yerdeydi. Hava açıktı; gökyüzü masmavi parıldıyordu. Kavurucu sıcağın buğusu arasından, iki tepenin arasında, tepenin ardına kadar uzayıp giden toprak bir yol görüyordu. Yolun altında uzanmış, kara ve hareketsiz bedenler, yüzükoyun yatıyordu ve çıplak sırtlarında ki yaralar sineklerle doluydu. Ağızlarına dolmuş karıncalarla bir olmuşlar, onu öldüren düzenden arta kalmış olan cansız bedeni dirhem dirhem yiyorlardı. O yandan ağır bir koku geliyordu ve koku yüzünden zor nefes alınıyordu. Tepenin yamacından yola doğru, birbirlerine ayak ve el bileklerinden zincirle bağlanmış, sırtlarında ki taş dolu sepetlerle ve arkalarından sızan kara kanlarla, tek sıra halinde inen yanmış ve yorgun bedenler görülüyordu; uzaktan bile seçilebilen kemikleriyle, açlıklarını adeta haykırıyorlardı. Tepenin yamacında, temiz giyimli, kara yüzlü, eli kırbaçlı, bazı asalaklar; yamaçtaki kayaları parçalayan, korkunç bedenlere ölün artık dercesine vuruyorlardı kırbaçlarıyla. Kırbacı yiyen, biraz duraklıyor ve sonra çığlıklar arasında kayaya var gücüyle vuruyordu, kırbaçlayan asalağı görür gibi. Yamacın en üstünde kırbacını kanlı sırta acımasızca indiren kansız herife bakarken üzerine doğru hızla koşan birini fark etti ve kendini geriye doğru attı. Arkasının uçurum olduğunu bilmiyordu ve hızla düşüyordu. Yukarıda ona doğru koşan adamın yüzünü son anda fark etmişti ama çoktan boşluktaydı. Bir anda gözleri karardı ve çığlıklar içinde uyandı. Uyandığında saat çalıyordu; yıldızlı gecenin bitişini, yeni günün başlangıcını haber verir gibi. Sokak lambası sönmüş, onun yerini, günün ilk ışıkları almıştı. Pencereden giriyorlar, odasında yeni günün heyecanıyla parıldıyorlardı. Gecenin bunaltıcı havasının yerini, sabahın serinliği almıştı. Sonu bir uçurumda biten rüyasını hatırladı ve güzel yüzü üzgün bir ifadeyle ezildi. Bu rüyanın garip tedirginliğini üzerinden attıktan sonra, içi, yüreğinde ki sevginin güvenli huzuruyla doldu. Huzurlu ve güvende olan her insan gibi mutlulukla gülümsedi. Küçük kara gözlerinde heyecan ve özlem vardı. Gözlerinde ki bu heyecan bir anda hareketlerini de sardı ve yatağından bir şeye geç kalmış gibi hızla çıktı. Hareketlerinde ki hız, panik, yüzünde ki gülümseme, gözlerinde parıldayan özlem, ancak yüreğinde birine karşı çok güçlü duygular besleyenlerde olabilecek şeylerdi. Annesi uyanmış, mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Evde bi o çalışmazdı. Sabahları O'nun ve babasının kahvaltısını hazırlar, onları işe uğurladıktan sonra ev işleri ile uğraşırdı. Annesi insanları çok sever, onlarla güzel arkadaşlıklar kurar ve herkese elinden geldiğince yardım ederdi. Masum sevgilerle dolu yorgun kalbi, adeta herkes için atardı. Hiç tanımadığı insanların acılarına ağlar, mutluluklarıyla mutlu olurdu. Yılların yorduğu ve yıprattığı yüzü, vicdani rahatlığın verdiği huzurla süt gibi tertemizdi. Yüzünde ki her kırışıklıkta kim bilir, ne acılar, ne mutluluklar gizlerdi. Uzun saçları ağarmış, gençliğinde ki canlılığını kaybetmişti; tıpkı hareketleri gibi. Ağır hareketlerle ve yorgun yüzünde ki uykulu gözlerle kahvaltı hazırlayan annesine bakarken, az önce içini kaplayan huzurdan farklı bir duygu doldu içine. Bu duygu, dünyada hiçbir sevgiyle kıyaslanmayacak kadar güzel olan anne sevgisiydi. Mutfağın kapısından: — Günaydın anne. dedi. Annesi, hayatını ailesine adamış ve kendisi için yaşadığı bir an bile olmayan insanların mütevazı sesiyle: — Günaydın kızım. Baban da kalktı. Banyoda tıraş oluyor. Alışkanlık işte, bilirsin. Hadi seslen babana da geç kalmayın. dedi. Babası, emekli bir öğretmendi. Yüreğinde ki insan sevgisini, yetiştirdiği öğrencilerine aşılamaya çabalamıştı yıllarca ve dökülmüş saçları bunun en iyi örneği idi. Her sabah tıraş olur, öyle giderdi yeni işine. Emekli maaşı yetmiyordu. O' da iş bulmuştu. Eski bir öğretmen arkadaşı, emekli olduktan sonra birkaç kişi birleşip dershane açmışlardı. O da en sevdiği işe devam ediyordu. Çalışmak zorundaydı. Çalışarak, yanlış bir şeyler yaptığının farkındaydı; fakat bunu yapmak zorundaydı. Ailesini çok seviyordu. Hele ki kızının mutluluğu için her şeyi yapardı. Nazlı, üstünü giydi ve banyo boşalınca girdi. Elini yüzünü yıkadı ve saçlarını taradı hoyratça. Simsiyah saçlarının arasında, incecik çenesi, düz yüz hatları ve güldüğünde kaybolan küçücük gözleriyle adeta doğal bir masumiyet abidesiydi. Gülüşünü görenin yüreğinde ki acıları unutturur, insanın yüreğine bir anda yaşama sevinci doluverir, geleceğe dair umutsuz hayallere başlardı. Ürkek bakışlarını alamazdı Nazlı’nın üzerinden ve o hep gülsün isterdi. O anın bitmemesi için yürekten yalvarırdı Allah’a ve bitince buruk bir mutlulukla şükrederdi. Kara gözlerinin karanlık sokaklarında kaybolmak ve bir daha bulunamamak isterdi, küçücük gözlerini gören. Gülüşüyle umudu müjdeleyen beyaz bir güvercin gibiydi. Mutfağa geri döndü. Babası çayını yudumlarken, yılların yorgunluğuyla beline çökmüş ağrıdan yüzünü buruşturdu. Nazlı: — Günaydın, baba. Bugün nasılsın bakalım. Akşam yatmadan önce, bel ağrıların artmıştı yine. Baba: —Sana da günaydın kızım. Biraz daha iyiyim. Yaşlılık işte. Olacak bunlar. Anne: —Bir doktora görünsen, Mehmet; ilacı falan vardır. Ağrı çekmekten hoşnut mu oluyorsun anladım... Baba: —Bir şey olmaz hanım bizlere. Dedi ve yorgun yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. Sonra: — Hem o ağrılarım, yıllarca emek verdiğim insanların şimdi boş birer serseri olup, sokaklarda adam vuran caniler haline gelişini görmemdendir belki de. Belki de boşuna harcanmış yılların bana cezasıdır... Sesinde insanlara yıllarca emek harcamış ve sonra bu emeklerin boşa gidişini umutsuzca izlemenin verdiği üzüntü vardı. Uzun bir süre sessizlik oldu. Çatal kaşık seslerinden başka ses yoktu. Açık pencereden ara sıra geçen arabaların sesleri geliyordu. Nazlı, saate baktı: — Ooo. Gecikiyorum. Hadi, görüşürüz. Dedi ve çıktı. 1. Bölümün sonu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © selçuk erkol, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |