Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine... |
|
||||||||||
|
Konuşurken,unutmadan söylemek istediğim dediğin, renkli mandalların çamaşır iplerinde işgöremezlik içerisinde durmaları ve yaylarının paslanması ise eğer haklısın. Çamaşırlara vuran izler belki bundandır. Reklamları seyret sende o zaman geceyarısından sonra,mutlaka çıkaracaktır. Saatin sensizlik olduğu akşamlarda rüzgarı nefeslenmek kadar yaşamakta hayatın bir parçasıdır. Ne güzeldir oysa yaşamak adını andıkça sevdanın, sevdanın adına kanatlandıkça uçsuz bucaksız gökyüzünde ve baharı yakalamak bir ucundan,bir ucundan bahar olmak dudaklarının kokusunda. Benim gibi olduğun için ve benim gibi düşündüğün için mi seviyorsun beni.Beni ağlayan çocukların gözlerine dalıp gittiğim için mi özlüyorsun uzaklardan. Uzaklar demişken, nedir paylaşılmayan ve dünyanın kimsesizliğe uzanan bu sahte fırtınalara boyun eğmeyeceğim diyen umudun macerası.Bir haziran sıcağının gölgesinde, kasabanın ışıklarına vuran sessizlik mi aramızdaki uzaklık,kimsenin hayatına ilişmeyen,elinde şiir kitapları yağmur altında beklemek mi saatlerin ardında. Boşver çarpar bizi bu havalar,kimseyi çarpamadığı kadar.Yüzleşelim o zaman. Yüzleşelim hayata.Bizi biz kadar kim anlar. Bekleyelim ki akşam nasıl sa yine gelecek,yine sabah saçlarını ay aydınlık geceden geçirecek. Kuduracak mı bu deniz şafaktan. Kıyıdan uçuracak mı dersin yüreklerimizi o bilinmeyene.Bu kentin sokaklarına aldandık desene yine. Hani sevdasına ateş düşürene yazılan dizeler,hani kimseyle paylaşmadığın hikayeler.Yine kıvranacak mı yalnızlık yoksa avcumuzdaki uzaklıktan. Yazılmış sana işte yüreğimden,/Okurmusun yine bilemem,/Kaç zamandı avcumda/Kuşlarla yitip giden,/Yangın başlar yüreğimde,/Ölüm küskün bana,/Ölüm hüzün bana... Herşeyin uzaklığı kendi yakınlığında saklı aslında. Düşününce,hani günaydın anneciğim diyemediğim zamanlar,hani sevgili babacığım diyemeden geçip gittiğim yollar savrulur önüme. Sevdim dedim se herşeyden çok,bir seni sevdim, gerisi yalan sende anlamsızlaşan tüm kelimelerime. Bilmek istemem dersen bilme sende,kalem tutmaktan yorulmayan ellerimi,şu şafaktan demir almaya çalışan yorgun yüzümü,rüzgarına çarparak yön değiştiren ruhumu,eğer görmek istemezsen görme sende.Nasıl sa birgün gökyüzü,hergün denizim bende. Şafak yalnızlığı tüketen ömrüme. Değişirken görmek hep bu şehri,hep değişirken zamanla öğrenebilmek yürekleri,karışarak kalabalığın uslu hayallerine, sinema önlerinde bekleşen ifadelerden anlam çıkartmak için gülümsemek sinema afişlerine,vitrinlerin ışıltısında yıldız kovalamak, sanki umut etmek adı konulmamış birşeyleri.Mesela,darda büyüyen bir sevdayı, genişliğinde sahnede kalmayı,egzos dumanında bırakmayı elele tutuşmayı,gözbebeklerinde saklanan hayatın türküsüne kapılmak sanki umut olmak. Düşünmeden anlaşılıp anlaşılmamayı. Gün gelir de,yolumu bulamazsın deme bana.Bir duvar yoksa şayet düşlerimde,düşerim ağaçlar altında gülüşen sevdalıların uzaklığına.Akşam üzerleri sabırsızlığına kanayan bir yara gibi gökyüzü bırakırım uykularına.Kimse anlamaz alabros traşlı çocukların utangaçlığını,kaybedilmiş bir günün hakedilmemiş bir hediyesi gibi, dizlerinin dibinde, kardeşinin saçlarını okşayan yüreğin açlığa saldırışını. Kimse anlamaz doğar doğmaz ölüme yazılan yüreklerin haykırışını.Üşüyorum tren rayları üzerinde yürürken dediğim zamanları.Biliyor musun,yokluğun hüznü sarıyor geceyi.Bir yokluk ki anlatılır gibi değil, uzayıp gidiyor yollar işte.Senin anlattığın ve benim anladığım gibi hiç değil.Bir yerinde, kapatıyorsun alnına biriken ter damlacıklarını elinin tersiyle.Yamalı ayakkabılarıyla kesiyor önünü bowling nedir bilmeyen, bir bardak sıcak süte canımı veririm diyen mahallenin minik yürekleri.Hayatın çocukları.Ben severim sen sevmesende bu sokakları. Acıyı kovmak için gün bitmedi daha,yarına uçurtma uçuracağız,toprağın üzeri taş,ve semada güneşi bekleyen mis gibi bir hava.Düzeltimeden kağıda yapışan kelimelerin ardından el sallama bana.Beni anlamak için benim gibi olman gerekmiyor.Benim gibi yaşaman ve zamanını benim gibi harcaman.Beni anlamak için,benim gibi çocuk kalman gerekmiyor asla.Bir sonrakinin yerini alana dek sende çocuksun, çok zor değil bunu kavraman.Biliyorum ne bu kent,ne bu dağ yamaçlarında çam kokusu barındıran,ne de bu deniz martılarını benden saklayan, seni bana unutturamaz. Sen benim gibi olma sevdadan yana.Bırak ben yazayım yine içimde tepinen her kelimeyi sana. Yaslanıp gökgürültüsü büyüten gecelerde uykularına, bırak ben kendimi yine kandırayım bana yakın olmayan her uzaklığına. Sen ki,/Alabros traşlı çocuk,/Güneş yarısı,/Ay parçası,/Suskunluk kalan geceden,/Duvarlara tutunan aşk acısı....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Birkan ASKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |