..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk > Şaban Bağcı




24 Kasım 2008
Sevdamız Hiç Kirlenmedi Bitanem  
Şaban Bağcı
Bir sevda yazısı


:BCID:
SEVDAMIZ HİÇ KİRLENMEDİ BİTANEM
Hatırlıyor musun benimle ilk konuştuğunda;
“Sen farklısın, bu dünyadan olmamalısın” diye söylemiştin.
Gözlerinin içine bakarak, “Adam olmaya hiç niyetim olmadı, ama hep insan olmaya çalıştım” demiştim.
Seni ilk gördüğümü anımsıyor musun bitanem… Kimbilir kaç kez anlattım, bir kez daha anlatmak istiyorum. Biliyorum her seferinde güzel gözlerinle beni dinlersin…
Hadi elimi tut, bir kez daha anlatayım…
Aslında hiç gitmediğim bir yerdi….
Belki o gün oraya ‘yılların verdiği meraktan’ ya da sevda yolunda yalnız yürüyen yüreğim getirdi…
Koskocaman bahçede küçücük evler vardı…. Evlerin kapısının önünde ya da küçük pencerelerin önünde yarı çıplak kadınlar ….
Erkekler evlerin önünde geziyorlar, evlerinin içine girip çıkıyorlardı….
Koskoca bahçenin içine girdiğimde; önce şaşırdım, sonra kendimden utandım…
Kendimi ‘et pazarı’nda bir müşteri gibi hissettim…
Kadınlar erkekleri kendine çekmek için kimisi gülüyor, çağırıyor, şakalaşıyordu..
Erkeklerde hiç ‘kadın’ görmemiş gibi ‘bedenleri’ inceliyor bazıları da ‘muamelen nasıl” diye soruyorlardı… Bazılarını kadınlar erkeği elinden tutup içeriye sokuyorlardı…
Et pazarında kendimden tiksindiğimi hissettim, tam çıkarken seni gördüm…
Yarı çıplak pencereden bahçeye bakıyordun…. Bedenin orada ama yüreğinin nerede olduğu belli değildi…
Bakışlarındaki hüzün, bazen hafifçe gülümseyen dudaklarında ‘küfürleri’ni duyar gibiydim..
Bakışlarındaki hüzün yüreğime ‘git buradan’ der gibi bakıyordu… Koşarak adımlarla dışarıya çıktım… Sanki nefes nefese idim..
Hüzün ve bakışların beni hiç bırakmadı…. Günlerce düşledim bakışlarını, yüzünü…. Kim bilir kaç gez geldim ‘geneleve’ seni görmek için….
İsmini bile bilmiyordum… Ama seni göremedim… Orada bulunan birçok kadın beni içeriye almak istedi…. Seni sordum, ismini bilmediğimi söyledim, hüzünlü bakışlarından sözettim. Gülümsediler….
“İçerde müşteriyle birlikte olabilir” dediler…
Koşarken ayrıldım…. Her ayrıldığımda ‘bu ayrılık yüreğime ağır’ geliyordu… Ertesi gün yine gidiyordum.
Hatırlıyor musun bitanem bir Çarşamba günüydü….
Sen bu kez küçücük evinin kapısında bekliyordun….
Yanına geldim….
Birkaç dakika konuşamadım… Sadece bakışlarınla konuşmaya çalıştım…
Cesaretimi toplayıp; “Seninle konuşabilir miyim” dedim…
Şöyle baktın; “Burada konuşulmaz, iş yapılır hayatım” dedin…
Utandım.
Ve elimi tutup içeriye soktun ve orada bekleyen bir kadına doğru götürerek “İşte parayı orayı vereceksin….” Kadına gittim kaç para olduğunu sordum ve söylenen parayı verdim. Beni tek kişilik kanapenin olduğu bir odaya soktun…
Hiç yüzüme bakmıyordun. Üzerindeki tek parça giysiyi çıkararak çırılçıplak kanapeye yatıp bacaklarını açarak,
“Hadi ne bekliyorsun, soyun ve işini hemen bitir, bekleyenler var….”
Ben konuşmak istediğimi söyledim…
Şaşırdın, yattığın yerden hafifçe kalkarak ‘ne istiyorsun’ dedin…
Hüzünlü bakışlarından gözlerimi hiç ayırmayarak, “Sevdaya inanır mısın” diye sordum.
Gülümsedin…
“Buralarda sevda olmaz…. Burada her şey apşaraya bağlıdır. Sevda da, para da, mal da mülkte apşarada….”
“Yüreğindeki sevdadan sözediyorum”
“Sevda yaşayacak yürek mi bıraktılar…. Umutlarımızı toprağa gömdüler…. Düşlerimiz bile yok….”
İlk kez elini tuttum. Yine gözlerinin içine bakarak “Sevdayı düşle, bak göreceksin, toprağa gömülen umutların hepsi birer çiçek olacak, yüreğin sevdayı yaşamak için yeniden çarpacak…”
Birden elimi ittirerek; “Hadi git ve bir daha buraya gelme….”
Birkaç dakika sessiz kaldık…
“Hadi git” diyen sesinde titreme hissettim, yavaşça eğildim bakışlarına baktım, gözlerinin dolu olduğunu gördüm…
Yavaşça kalkıp, “Yine geleceğim, defalarca geleceğim yüreğin için…”deyip dışarıya çıktım….
Benden parayı alan kadın sırıtarak ‘memnun oldun mu” diye sordu?
“Mutluyum” dedim. Mutlu olmanın anlamını bilmediği şaşkın bakışlarından belli oluyordu…
Yüreğimin sevda yolu artık bir genelevin yolu olmuştu… Ben her gelişimde ‘Ne olur gelme, boşuna para harcıyorsun” diye bana kızıyordun…
“Oysa insanlar birçok alanda o kadar boşa para harcıyorlardı ki…. Yeni cep telefonları, televizyonlar, yeni giysiler, yeni oturma grupları, yeni evler,….. Ben paramı boşa harcamıyorum canım”
“Canım deme ne olur…..”
Oysa birçok erkek sana canım, hayatım demiştir…
İlk kez sen elimi tuttun ve odana soktun…
“Sözcükleri o kadar kirlettiler ki, insanlar bedenlerini kirlettiler, yüreklerini kirlettiler, beyinlerini kirlettiler… Bu yetmedi, birbirlerini de kirletmeye başlattılar….. Temiz bir yerimiz kaldı mı?” diye sordun…
İlk kez saçlarını ve yüzünü okşadım… Avuçlarıma aldım yüzünü gözlerinin içine bakarak,
“Öyle temizsin ki, senin yüreğini ve beynini hiç kimse kirletemedi… Hani türkülerimizi, şiirlerimizi kirletemedikleri gibi….”
Ağlamaya çalışmamana rağmen gözlerin tüm isyanlarına rağmen gözyaşlarını bırakmamak için direniyordu.
Eğilip seni öptüğümde gözlerin direnişi bitiverdi, gözyaşların dudaklarımızda buluştu…
Birden ayağa kalkarak “Hadi git, benden sana hayır gelmez. Kirlenmiş bir kadın seni mutlu edemez. Taşıyamazsın bu kadını…”
Bu kez iki elini tutarak; gözlerime bakmanı istedim…
“Bitanem, bu dünyada o kadar çok kirlenen insan var ki, yürekleri kirlenmiş, beyinleri kirlenmiş, kişilikleri kirlenmiş.. Hepsi de ortalıkta ‘namuslu’ simgesi gibi dolaşıyorlar… Canımın içi, bedenin kirliliği, apşarının kirliliği bir sevda ile temizlenir… Ama yürek kirliliği, beyin kirliliğini temizleyecek bir şey yok…”
Hiç konuşmadın…
“Sen benim sevdiğim kadınımsın” deyince boynuma sarılıp ilk kez “Seni seviyorum” deyiverdin…
‘Yüreğimi sana veriyorum. Biliyorum ki tertemiz yüreğinin içinde benim yüreğimde tertemiz kalacak” diyerek çıkmıştım odandan…
Sonrasını biliyorsun, ikimizde büyük bir mücadeleye girdik. Önce senin patronlarına karşı, ‘et pazarı’ sahiplerine karşı onurlu bir mücadele verdik. Sonra çevremize karşı…
Yıllar sürmüştü ama biz kazanmıştık.
Hiç tanımadığımız bir köyde evlenmiştik. Hatta o köyde bize düğün bile yapmışlardı… Bizi konuk etmişlerdi… Ve o şirin köyde ‘kadınım’ olmuştun….
Şehirde küçük bir ev tutmuştuk…. Tüm eşyalarımızı elele tutuşup güle oynaya almıştık… Küçücük evimizde sevdamız her geçen büyüyordu sevişmelerimizde…
“Baba olacaksın” dediğinde evin içinde takla attığımı hatırlıyor musun bitanem…
Doğduğunda nasılda şaşırmıştık… Nöbetleşe bekliyorduk ‘Türkü’müzü… Bizim sevdamızı en güzel şiirler ve türküler anlatıyor diye kızımızın ismini Türkü koymuştuk…
Yıllar ne kadar çabuk geçiyor bitanem….
Türkü’nün okula başladığı yıllarda ne kadar heyecanlıydık, sanki okula gidecek bizlerdik…
Birgün kızımız okuldan ağlayarak gelmişti….
Ve sana;
“Anne sen o… musun, fahişe nedir anne?” diye sormuştu…
Yüreklerimizin solmaya başladığı gündü sanki…. Sen öylesine ağladın ki, diğer odada… Kaç gün hep sessiz kaldın…
Ve bir gün kayboldun, günlerce seni aradım… Kızımız Türkü ile birlikte… Birgün kapıya ‘polis’ geldi…
Hastanenin morguna götürdüler. Parçalanmış bedenini gördüm…. Bir uçuruma atlamışsın…Gözlerin açıktı, bakışlarında hüzün aynen duruyordu. Yüzün yine öylesine güzel ki ve ‘seni çok seviyorum’ dercesine yüzünde bir gülümseme….
Üzerinde bir not bulmuşlar…
“Türkümüze iyi bak. Sizinle mutlu olarak ölüyorum…”
Türkü’müze, kaza geçirdiğini söyledim….
Kaç kez mezarına kızımızla birlikte geldik. Seninle konuştuk. İnan mezardan her ayrıldığımızda mutlu olarak ayrılıyorduk. Çünkü biliyorduk ki sen toprağın altında bize gülümseyerek bakıyor dinliyordun…
Bazen tek başıma geliyorum, yanına yatıyorum… Defalarca nasıl tanıştığımızı sana anlatıyorum… Ve sen yine hiç bıkmadan beni dinliyorsun…
Bir gün yanına geleceğim bitanem, yanıbaşına yatacağım…. Hiç kirletmediğin yüreğimi bana vereceksin ve ben sana sarılacağım….
“Seni seviyorum canımın içi……”

ŞABAN BAĞCI







Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Şaban Bağcı kimdir?

Genelde; eğitim, sağlık, sendika, ülke ve şehir sorunları ile yazılarımın dışında, sevda üzerine yazılar üretiyorum. Şiir, öykü ve fotoğraf sanatı ile de ilgileniyorum

Etkilendiği Yazarlar:
Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Sunay Akın, Gülsüm Cengiz, Ümit Yaşar, Can Yücel


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şaban Bağcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.