Yağmur yeni dinmişti,sadece sonbaharın değdiği yapraklardan birkaç damla düşüyordu.Bez ayakkabılarındaki ıslaklığı hissetti,omzundaki büyük resim çantasının askısını tutuyordu sol eliyle,yürürken sanki destek alıyordu,bir şeye ihtiyacı vardı ama neye ihtiyacı olduğunu o da bilmiyordu,yalnızca acılarını törpülemeye,ruhunu bir an olsun iyileştirmeye çabalıyordu.Sahte gülüşleri bırakıp kahkahalar atmak istiyordu,feri parlayan gözler arıyordu.Oradaydı işte yine,gizemli yerine gelmişti yine.Kimse yoktu üstelik bu sefer,biraz ötede birkaç genç gitar çalıp,şarkı söylüyordu.Kulaklıklı bere takıp,kapşonlu ceket ve garip çizmeler giyen marjinal tiplerdi.Hoş bir ezgisi vardı ya gitarın, o da yeterdi.Gençler kafasını çevirdi genç kadına,omzundaki resim çantası dikkatlerini çekmiş olmalıydı.Genç kadın yürüdü emin adımlarla,’sert kadın’ dediler O’na.Biraz daha yürüdü kaygan zeminde.Sonra ıslaklığını hissetti tahta çitlerin.Buharlanmış bir bardakta duran demli bir çayı ve bir de dumanı tütmeye hazır sigarası vardı şimdi.Sadece dinlemek ve izlemek istiyordu bu gizemli yeri.Acaba kaç kişinin daha gizemli yeriydi burası.Yalnızca onun olsa…,ya da herkesin .İçinden çıkamadı ortasında’ ya da’ bulunan cümlelerin.Herkesin olsa gizemi kalmazdı,yalnızca O’nun olsa bu güzel yere haksızlık olurdu.Düşündü ,sonra düşünmekten vazgeçti insanların çoğu gibi.Bir kutu kibriti vardı bir zamanlar ama neredeydi şimdi.Çantasını açtı,içinde kim bilir neler vardı..’Karmaşık ama düzenli….’dedi.Kargaşanın içinde bir düzen vardı çantasında,hepsi dağınıktı ama bilirdi;kağıtlar kalemlerle yer değiştirmezdi onun çantasında.Kibriti hemen fark etti.Çıkardı çantasından,sigarasını tek hamlede yaktı.’ sert kadındı ya’.Uzakta bir yerlere baktı.İşte dedi ‘ bu, hayatın ta kendisi’,yirmi metre ötede iki ağaç duruyordu.Kökleri,gövdeleri ,dalları ayrıydı ama yapraklar değiyordu birbirine.Kökleri farklı olsa da aynı toprağa bağlanıyorlardı.Kavuşmak dedi neye olursa olsun,tutunmak lazımdı bir yerlere,destek almak,bir yandan destek vermek,dokunmak,hissetmek.İki ağaç bile bunu başarabiliyordu işte,tutunamayanların arasına girmiyordu.Peki ya insanlar…Kaç tane insan temas edebiliyordu birbirine,birbirini anlayabiliyordu,dinleyebiliyordu,tutunuyordu,destek oluyordu,dokunabiliyordu.Kaç tanesi?Yüzyıllık ağaçların zirvesine baktı,aynı gökyüzüne bakıyordu ağaçlar,hep gökyüzüne bakıyordu ağaçlar.Peki kaç tane insan gün boyunca kaç kere kafasını kaldırıp gökyüzüne bakıyordu?Kaç tanesi?Ahh...Yine düşünmeye başlamıştı işte,oysa ki düşünmeyecekti bu gece.En iyisi kalkmak dedi,bu gizemli yeri gizemiyle baş başa bırakmak.Hoşçakal gizemli yerim, hoşça kal!Belki yarın yine gelirim senin yanına ya da birkaç gün sonra belli olmaz;belki de bir ay sonra .Yürüdü yine kaygan zeminde, bu sefer durağa doğru.Geldi otobüsü,ama binmedi.Her zaman koşturma içinde geçiyordu ya hayat ,hep iş güçtü ya hani;yeni yaktığı sigarasını atarak,koşturarak yetişiyordu ya hep otobüse.Boş ver dedi; hep ben mi koşturacağım onun peşinde;oturdu sonra tahtadan bir banka,devam etti sigarasına kusursuz bir keyifle.Yirmi dakika sonra ikincisi geldi,bu kadar keyif yeter dedi,bindi otobüse,oturacak yer de vardı hem.Tek kişilik bir koltuğu tercih etti.Kafasını cama dayadı.Yağmur başlamıştı yine.Camın üzerinde akıp giden damlaları fark etti.İki yağmur damlası değmişti işte birbirine,dokunmuştu yapraklar gibi,hissetmişti yine yapraklar gibi. Peki ya insanlar? Ya insanlar?