..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Zamanı gelen bir düşüncenin gücüne hiçbir ordu karşı koyamaz. -Victor Hugo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
İzEdebiyat - Yazar Portresi - Orhan TURAN
Orhan TURAN - Eylül Yazıları
Site İçi Arama:


Son Eklenenler
  13.06.2011 12:10:08 İBRA DAİRESİ 

Yeni bir başlangıç yapmak, insanın kendisini inkarıyla mümkündür.

Bugün sigarayı bırakarak, kendimi inkar için ilk adımı attım. Biliyorum, insanın dünya reddi, bu kadar basit olamazdı. Ben de niyet edip, önce "güneşi üzerime doğurmamaya" son ra da, her yemekte midemi boş bırakmaya karar verdim...

Aman Allahım!

Bu ne kadar da zormuş...

Güzel nefsim ne kadar büyük bir acı içine girdi böyle...

Midemin hiç bir zaman doymayacağını, sabahleyin, gözlerim şişene kadar uyuyamayacağımı bilmek... Her sabah saat 06'da, evimin dış kapısından çıkıp, sokakta koşmak...

Unsuz, yağsız, tuzsuz, şekersiz bir sofra inşaa edebilmek...

Her ezanla şuursuz yüzümü, bir amaç uğrana aynı yöne çevrimek...

Şükürler olsun sana...

İman ettim ki, sen tüm idolojiler ve devrimlerin üzerinde,

Sen tüm liderler ve insanlar üzerinde

Sen tüm yönetim biçimleri ve inanışlar içinde

Onların tek varedeni ve onlara da hayat verensin!

İman ettim ki, sen teksin, doğmadın ve doğrulmadın, benzerin ve ortağın yok!

İman ettim ki, senin 'ol' demenle herşey bir anda olur!

Rabbim, katından güçlü bir iman ve sabır ver...

İşlediğimiz günahları affet!

Geçmişte düştüğümüz hataları görmezden gel,

Sen tevbeleri kabul edensin!

Senin herşeye gücün yeter 

 

 

 


  22.01.2009 13:09:51 İBRA DAİRESİ 

 

 

Eksik kalan isyanıma sübvanse edildi;
ve "Piç tarafımdan" kondu cebime...
Bu yalnızlık;
Daha çok üretmem, kemirmem için kendimi


  22.01.2009 13:09:13 İBRA DAİRESİ 

 

Eksik kalan isyanıma sübvanse edildi;
ve "Piç tarafımdan" kondu cebime...
Bu yalnızlık;
Daha çok üretmem, kemirmem için kendimi


  05.04.2008 15:53:51 İBRA DAİRESİ 

BECEREMEYECEKSEN HİÇ ELLEME
Döngüsünde devam etmeyen, maddi kaynaktan yoksun bir insanın ‘hayata yapacağı her türlü müdahale’ ölümcül riskler taşır. En basit bir örnekle ifade etmek gerekirse, dişleri çürümüş bir kişi, protez diş yaptırırken, bu yapay dişlerin kullanım süresini, bakımını ve sonraki masraflarını da standart bir kullanım amacıyla hesaba katmalıdır. Aksi takdirde, hasar gören yapı, yenisinden çok daha fazla paraya ihtiyaç duyabilir ya da onarımı mümkün olmayan başka enfeksiyonlara neden olup farklı bölgelere sirayet eder.
ORHAN TURAN

  05.04.2008 15:48:45 İBRA DAİRESİ 

PARA VE MUTLULUK
Sonradan yapılan müdahaleler ‘fakir işi’ değildir. Çünkü bir müdahale, devamında değişkenlikleri korumayı gerektirir. Köklü değişiklikler talep ederken, bunun sermayesini de bulmanız gerekir. Bunun için de para kaçılmaz olur. Ama şu da unutulmamalıdır ki , paranın kaçınılmaz olduğu yerde erdemli hayat sürmek, gerçeği ile ‘umulan’ arasında derin çelişkiler barındıran ütopya hayal etmekten başka bir şey olamaz. 
(5 Nisan 2008 ORHAN TURAN)

  15.03.2008 10:40:41 İBRA DAİRESİ 

Halkın yarısından fazlası bir azınlık tarafından dışlanıyor;

Devlet kendine yeni bir halk seçsin

 

22 Temmuz 2007’de halkın büyük çoğunluğu AK Parti’yi yüzde 47 oyla iktidara getirdi. Aldığı bu oy, 3 Kasım 2002 tarihinde aldığı yüzde 32’lik desteğin pekiştiricisi niteliğinde olmuştu. Yani hem daha çok seçmene hitap ediyor, hem de güçleniyordu.

 

Tarih 14 Mart 2008…

Yer Türkiye…

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından AK Parti’nin kapatılmasına ilişkin dava açıldı.

Gerekçe: Laiklik karşıtı tutumların AK Parti’de odaklanıyor olması…

 

Tarih 15 Mart 2008

Kapatma kararı yabancı basında şok etkisi yarattı.

 

Kısaca olanlar şöyle özetlenebilir

Bu dava Türkiye'nin yüzde 50'sine "siz bu ülkenin bir parçası değilsiniz" mesajı vermektir. Devlet kendisine başka bir halk seçsin.

DTP'yi de eklerseniz halkın yarısından fazlası bir azınlık tarafından dışlanıyor.

Avrupa'da yerleşik bir anlayış var: Parti yasakları demokrasilere yakışmıyor.

Almanya'da Nazi partilerini bile yasaklamak zor.

Bizim böyle bir müracaatımızı Alman mahkemeleri reddetti.

Burada AK Parti'yi de eleştirmek istiyorum.

AK Parti siyasi partilerle ilgili kanunu düzenlerken daha net tavır almalı ve parti yasaklamayı imkânsız hale getirmeliydi.

Türkiye maalesef bir partiler mezarlığı.

 


  23.02.2008 22:57:13 İBRA DAİRESİ 

 

Sanal kayıtlık

Elbette günlüklerin kalıcılığı ile ilgili bir kaç şey yazmak lazım. Klasik olanlarımız kağıt üzerine yazmaktan hiç bir zaman vazgeçmedikmerini iddia ederler. Oysa bilgisayar kullanımının artması, "her eve bi klavye" kampanyaları sonunda artık "o klasik kağıt kalem ilişkisi" epey gerilerde kaldı.

Ama buradaki en büyük tehlike, kağıda yazılanların her zaman elimizin altında varlığını sürdürüyor olmasıdır. Elektronik ortambunedenle çok riski.

Yadıklarınız tamamen silinebileceği gibi, bir süre kayıtlı durduktan sonra, çeşitli sorunlarla beraber daha sonra da bilgisayardan silinebiliyor. Önlem almak için bunları taşıyıcı bellek, CD, DVD ortamlarına alsanız bile sonuçta çizilme, formatlanma gibi sorunlarla bu bilgiler kaybolabiliyor. (Başıma çok geldi:))

"İşporta bir kişilik" olmanın getirdiği dezavantajları da yaşıyor olabilirsiniz. Yani eşyalarınızı sabit olarak koyabileceğiniz 10 yıllık bir dolaba sahip olmayabilirsiniz. O yeri hiç değişmeyen eşyalarınız olmayabilir. Maalesef ben yerleşik olamamanın verdiği bir durumdan dolmayı belkiburaya dikkat çekiyorum. Evet çok istememe rağmen artık (2-3 yıldır) günlüklerime eski heyecanımla yazamıyorum. Son aylarda ise tamamen yazma eylemini bıraktım. Bu değişiklik bilgisayarla yeni tanışoyor  olmakla ilgili değil tabi... Dediğim gibi sürekli hareket halinde olmak sayısal girişi daha kolay kılıyor...  Mesela İzedebiyat. com gibi bir siteye yazmak hoş. Ancak bir gün bu güzel sitenin çökmeyeceğini kimse garanti edemez.  Peki o zaman yazılanlar ne olacak!

Klasik yöntem en iyisi mi?

Yani kağıda yazmak!

Belki!

Belki de...

Yazmasak ne olur. Ya da onları saklama dürtüsü nerden gelir?

Bir defa yazıp "kusmak" yetmiyor mu "yazana!". Sürekli yazıp, sürekli okunmak hissi nererden geliyor.

En bombası ise şu, Bir insan kimsenin okumasını istemediği yazıları neden "Günlük" başlığı ile herkesin okuyacağı şekilde yazar. (Klsik günlükler için daha ağır basar. Sanal ortamdakiler daha geniş bakışlı)

İnsanın kendi özelini bu denli kamuoyuna açma isteği niridin gelir?

Ünlü olmak?

Ses getirmek, Dikkat çekmek? Ne?

Bunu düşünmek lazım. Neden Sanalın içine gömülüp, "işteburadayız" diye bağırıoruz?

 


  11.02.2008 11:45:25 İBRA DAİRESİ 

 

Günlükler:

Bir zamanlar günlük tutmayı çok severdim. Aslında hala severim. Ancak daha önce "günü yazıyor olmamdan dolayı, o dönemlerim "daha sevgili" olmalı...

Tuttuğum ilk günlüğüm Orta okuldayken karalanmaya başlanmıştı. Ne var ki düzenli olmadığı için erken zamanda kayboldu yazılanlar. Düzenli olarak bu işi yapmaya başlamam Lise 1. sınıfa rastlar. Yanımda Aslı Uludağ, Emin, Erkan, Afşin'ler felan varken. Adı Feyza'ydı... Yani günlüğün adı...

Bu ara bir şey itiraf etmezsem çatlarım. Nedendir bilmiyorum ben hiç bir Türk klasiğini lisedeyken okumadım. Sistemin dayattığı "kahramanlara" ve "ululara" karşı bende acaip bir antipati doğuruyordu sanki... Sanki onlar hiç söylemeden bu kahramanları tanıdığımda ve anlamaya çalıştığımda çok daha fazla seveceğimi düşünürdüm. Herkes bunları okurken garip garip şeyler okurdum. Mesela ilk romanım Huzur Sokağı adlı romandı. Orda geçen Feyza adını vermiştim günlüğüme...

Feyzaya 3 yıl kadar yazdım. Mezun olduğumda

Feyza'dan sonra bir günlüğüm daha oldu. 400 sayfa kadar olan bu günlüğe de Frizan adını vermiştim. Aynı adla radyoda program yaptığım dönemlerdi. İzmit'teki Anadolu Fm'de, "Hayatın ışığını, umudunu, ümidini paylaşmak için" sloganıyla yapıyordum programı. "Ay ışığı" anlamına gelen bu kelimeyi uzun süre kullanmıştım.  Frûzan da üniversite boyunca idare etti.

Neyse bakalım. "Günlük" sohbetlerine daha sonra devam edelim...


 

 



"Zavallı bir matem"e düştü yol...
"Yığın" insanlar, güzel kadın ve erkekler;
Bencil ve gururlu kimisi,
Kimisi sanki ölümsüzmüş gibi...
Dünya azığına tutunmuşlar!

"Zavallı bir matem"e düştü yol...
Matem; göz çukurunda,
İki yanak üstünde
Matem çenede tutunmuş
yerde unutulmuş bir acı gibi

 


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Orhan TURAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

 

Bu dosyanın son güncelleme tarihi: 03.12.2024 18:49:58