20.09.2007 12:03:29
|
...ruhumu dinlendiren yerdeyim... |
| |
Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol,
öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol,
ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol...Mevlana..
|
|
20.09.2007 12:02:10
|
...ruhumu dinlendiren yerdeyim... |
| |
Mevlâna, insanın sorumluluğunu bir örnekle anlatıyor:
Adamın biri bir bağa girmiş, zerdali ağacını silkerek meyveleri yemeye başlamış. Bunu gören mal sahibi "Allah'tan korkmuyor musun?" deyince,
'Neden korkayım, ağaç Allah'ın ağacı, ben de Allah'ın kuluyum. Allah'ın kulu, Allah'ın malını yiyor." karşılığını vermiş.
Bunun üzerine bağ sahibi adamı bir ağaca bağlayarak bir sopa ile iyice döğmeye başlamış. Sopanın acılarına dayanamayan adam, bağ sahibine
"Allah'tan korkmuyor musun?" deyince, bağ sahibi
"Niçin korkayım? Sen Allah'ın kulusun, bu da Allah'ın sopası, Allah'ın sopasını Allah'ın kuluna vuruyorum." demiş.
Böylece Mevlâna adamın çalma fiilinden dolayı sorumlu olduğunu vurgulamıştır. Demek ki, Mevlâna her şeyin Allah'ın bilgisi ve gücü içinde olduğunu kabul etmekle birlikte insanın sınırlı bir özgürlüğünün bulunduğunu vurgulamaktadır. Bundan dolayı da insanı sorumlu tutmaktadır. |
|
|
VE MONNA ROSA
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar.
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar.
Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa.
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler her gece sürünür yastıklara.
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara,
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık.
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
.......................
Sezai KARAKOÇ...
|
|