İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud |
|
||||||||||
|
Öte tarafta başka bir gök Başka bir el Başka bir bulut ZAMK Önce alfabetik sıraya göre tanıdığı insanların isimlerini incecik sarı yapraklı not defterine ancak her birini aklında gerçekmiş gibi var edinceye kadar hayal edip onlarla konuşuyormuş hissine ulaştığında yazıyordu. Bu yaptığı onu eni konu yalnızlığın açacağı felaketlerden korumuş oluyordu ancak daha önceden tanışı olan şimdi istese de görüşmesinin çok zor olacağı kişilerle kurgulamış olduğu bu yeni tür arkadaşlık onları geçmişin benzeşikliğinden ve durağanlığından çıkararak hayal dünyasının boşluğunda yaşamaya devam eden, konuşan, ağlayan, kızan, uyuyan, sevişen, eskiye özlem duyan insanlara çeviriyordu. Not defterine isimleri yazdığı her defasında onları yeniden canlandırıyordu. Bu arkadaşlıklar arasında hatırlamak için kendini zorladığı, neredeyse yaşanmış olup ta hatırlanamamış deftere not düşülememiş hiçbir anısının kalmamasına çalıştığı kişilerde vardı tabi. Kartal bu kişilerden bir tanesiydi. Her gün yeniden Kartal’ın ismini defterine yazdığında, önce kurşun gibi, çığlık gibi, ansızın akla gelen unutulması mümkün olamamış olayı çağıran bir görüntü gibi, ateşli bir kelime ilişiveriyordu kaleminin mürekkebine. Kadın seslerinin çocuk seslerine, gülüşmelerin ağlayışlara, otomobil seslerin uçak seslerine, rüzgarın yağmura, düşüncenin aptallığa, gündüzün geceye karışmaya başladığı o akşam kartal’ın adının karşısına Zamk yazmış ve şöyle devam etmişti: Güneş dünyayı ele geçirmiş bir askeri ordunun komutanı gibi neferleri olan olan ışık damlalarını her bir noktaya yollamıştı ve bende o askerler tarafından tutsak edilmiş bir esirdim. Şehrin çok işlek bir caddesi üzerinde sadece dikkatli bakanların görebileceği bir yerde bir buçuk iki metre yüksekliğinde bir cam öylece desteksiz bir şekilde duruyordu. Kimselerin fark etmemesi halkın güvenliğini sağlamakla görevli olan polislerin böyle bir cam hiç yokmuşçasına davranmaları çok ta anlaşılacak bir şey değildi. Bir an zihnimin bulandığını, bir sanrı nöbeti yaşadığımı düşünmeye başladım. Camın öylece durabilmesini sağlayan güç eninin yirmi santimetreye kadar varan kalınlığıydı. İnsanların yaşamlarını engellemediği besbelliydi belki de renk kattığını düşünüyorlardı. Ben bu caddeye bir haftadır çıkmamıştım acaba ne zamandan beri burada bu cam kütlesi? Kim bırakmış olabilir onu buraya? Sonunda neyi değiştireceğini düşünüyor acaba? Ben bunları düşünürken bir taraftan da güneş tanrı kanımı işliyordu. Bu kadar şaşırmamam gerekir aslında diye düşündüm bana daha çok şaşırtıcı gelmesi gerekenin camdan ziyade insanların olması gerektiğini çünkü bir haftadır birkaç kişi dışında insan görmediğimi birileriyle bir şeyler konuşmam gerektiğini düşündüm. Yürümeye karar verdim, cama tekrar baktım olduğu yerdeydi. Karşımda hızla değişen bir dünya vardı. İnsanlar rüzgarın savurduğu toz tanecikleri gibi kimileri bedenime çarparak kimileriyse hiç dokunmadan uçuşup gidiyorlardı. On dakika kadar bu şekilde yürüdüm. Yorulduğumu ve yaşadığımı hissettim fakat hala ağzımdan bir başkası tarafından anlaşılacak karşılık bulacak bir söz çıkmamıştı. Birileriyle önemli olduğu düşünülebilecek bir şeyler konuşmalıydım. Karşımda asırlık saat kulesi duruyordu. Kolumdaki saate baktım, üçe çeyrek vardı , saat kulesi ise üçü çeyrek geçiyordu. Benim saatim kolay kolay geri kalmazdı sorunun saat kulesinde olduğunu düşündüm. Şimdi çözmem gereken bir konuyla karşı karşıya kalmıştım. Konuşabilmem içinde bir bahanem olacaktı böylece hem de hiç kimsenin önemsiz sıfatını vermeye cesaret edemeyeceği bir konuydu bu. Zaman önemliydi. Olduğum yerde durdum. Saati sormak için insanları süzmeye başladım. Koşar adımlarla yürüyen orta yaşlı takım elbiseli birisi geliyordu, buna sormamalıydım. Evet salına salına yürüyen genç bir kız soruma cevap verecektir. Affedersiniz saatinizi öğrenebilir miyim benim ki bozulmuşta dedim. Beni hiç duymamış gibi yürümeye devam etti. Bu davranışı kızın kafasının bir problemi çözmeye çalıştığından gözlerinin hiçbir şeyi göremediğine verdim. İnsanın kendi bedeninden çevresinden fiziksel dünyadan soyutlandığı zamanlardan birini yaşıyor olmalıydı ama ne yazık ki düşüncesi bu fiziksel evrenin kavramlarıyla, kelimeleriyle, oyunlarıyla çevriliydi ancak onların dışına çıkamaz sadece onlardan uzaklaşabilirdi. Bunu biliyor olduğunu bana da bu nedenle cevap vermediğini düşündüm. Yürüyüşündeki ağırlık, vücudunun her bir parçasının birbirinden bağımsız, başına buyruk hareket ediyor gibi durması düşüncemi haklı çıkarıyordu. İçimdeyse yatıştırılması gereken, henüz başladığını hissettiğim bir sıkıntı baş göstermişti. Boyaları dökülmüş, duvarları çatlamış harabe binaya uzun uzun baktım. Saati insanlara sormaktansa saat kulesini referans alarak saatin gerçekten kaçı gösterdiği endişesinden çarçabuk sıyrılabilirdim. Görünürde yapılması gereken buydu fakat içimi zamanı doğru gösterenin kolumdaki saat mi yoksa saat kulesi mi olduğundan daha çok tanımlamakta güçlük çektiğim başka bir endişe kaplamaya başlamıştı. Kimselerin fark etmediği camı hatırladım, varlığı, bir varlık ifade etmiyormuş gibi bakılan camı. Ben de aynı cadde üzerinde duruyordum ve aynı kaderi paylaşıyor olabilirdim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ÖZGÜR ŞİMŞEK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |