"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Türk tarihi için olağanüstü önemi olan bu savaşları bir kahramanlık destanı olması dışındaki yönleri ile de incelemek gerekir. Bu savaşlar bize ne getirmiş ne götürmüştür, bir bakalım. * İlk getirisi bütün savaşlarda olduğu gibi kan ve gözyaşıdır. 213.000 Türk, 215.000 İtilaf kuvveti askeri olmak üzere toplam 428.000 kişi öldü. * Türk ordusunun Balkan Savaşı’nda zedelenen ve hatta yok olmaya yüz tutan prestiji kurtarılmış oldu. Ordu ve millet, bu zaferin getirdiği moralle kurtuluş savaşına girebildi. * Çanakkale Muharebeleri, Mustafa Kemal (Atatürk) gibi askeri bir dâhiyi yarattı, Birinci Dünya Harbi’nin bitiminden hemen sonra başlayacak olan Milli Mücadele’nin bu eşsiz liderini Türk ulusuna kazandırdı. * Çanakkale Savaşları sonucunda batılılar müttefikleri Rusya’ya yardım edemediler. Böylece mahsur kalan Çarlık Rusya’sı, içerden çöktü, kanlı bir rejim değişikliği oldu. * Anzak asker ve komutanları, Çanakkale’de yiğitçe dövüşen Türklerin hem asker, hem de insancıl yönlerini yakından izleyerek, onların kendilerine tanıtıldığı gibi barbar bir ulusun çocukları olmadığını görüp anlamak fırsatını buldular. O günlerde oluşan bu dostluk atmosferi hala sürmekte. * Çanakkale’de Türk ulusu, binlerce okumuş ve aydınını da kaybetti. Kesin olmayan tahmini rakamlara göre, 100.000’den fazla öğretmen, Mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk ocaklarında yetişmiş okur-yazar yitirildi. * Bu kayıpların olumsuz etkileri, savaş sırasında olduğu kadar, daha sonra da fazlasıyla hissedildi. Nitekim 1923’te Cumhuriyetin ilanından sonra, Atatürk’ün başlattığı inkılaplar ve bunların paralelinde girişilen reformların kitlelere yaygınlaştırılıp mal edilmesinde, hayli sıkıntılar çekildi. Görülüyor ki, savaşın gerçeği orada da yüzünü gösterdi. Ülkenin son kalan değerli gençleri de yok oldu. Sonuç olarak geçişine izin vermediğimiz işgal kuvvetleri ellerini kollarını sallayarak boğazları geçip İstanbul’a geldiler ve sarayın karşısına demirlediler. Başka bir deyişle biz o savaşı kaybettik. Kimse ortaklarımız kaybedince biz de kaybettik gibi mazeretlere sığınmasın. Sonuçta biz kaybettik. Türk halkının geleceğe dönük umutlarının yeşermesi dışında belki de en önemli katkısı Mustafa Kemal diye güvenilecek, ardından gidilebilecek bir liderin tanınmasıydı. Bu çok önemlidir. Emperyalizm ve onun iç işbirlikçileri Osmanlının bu son savaşını kaybetmişlerdir. Kazanan nihayet Türk halkı olmuştur. Tarih, olayları anında kayda geçen bir bilim dalıdır. Bu kayıtlar yanlış veya hatalı olabilir. Bu da birçok kayıtın karşılaştırılması ile doğru bulunur. Oysa bir olayın üzerinden yıllar geçtikten sonra kayda geçmesi mümkün değildir. Bu şekilde anlatılanlar olsa olsa görüş veya düşünce olur. Kendilerine gayri resmi tarihçi diyenlerin bir kısmı ise Cumhuriyet ve Mustafa Kemal düşmanlıklarını her yerde olduğu gibi bu dirilişimizin öncüsü saydığımız savaş içinde de sergilemektedirler. “Çanakkale Savaşı’nı baştan sona tüm detaylarıyla okumayanlar açısından sarsıcı bir bilgiyi şöyle ortaya atıyorlar: “Mustafa Kemal yarbaydı… Bir ihtiyat tümeninin komutanıydı. Orada onca asker, subay dururken, küçük rütbeli bir ihtiyat birliği subayı mı zafer kazanmış?” Bu cümleden yola çıkarak da, Çanakkale’de bir zafer varsa bile, bunun Yarbay (bir ay sonra albay) Mustafa Kemal Bey’e bağlanamayacağını kesin bir dille anlatıyorlar: “Mustafa Kemal’in Çanakkale kahramanlığı sonradan uydurmadır.” İlk bakışta ne kadar da gerçeğe yakın… Çünkü Çanakkale Savaşları’na iki ordu, iki ordu komutanı, 10 kolordu (gruplarla birlikte) 18 kolordu komutanı, 22 tümen, 39 tümen komutanı 52 alay, 104 alay komutanı, yani alay ve daha üst düzeyde 163 komutan, binlerce subay, yüzbinlerce ecdat katılmış. Zaferde her birinin çok büyük emeği var, canı var, kanı var… Oysa Mustafa Kemal’in ihtiyat komutanlığı, muharebenin başlamasıyla biter ve 25 Nisan’dan, cepheden ayrıldığı tarih olan 10 Aralık’a kadar 7,5 ay aralıksız cephededir. Dinlendirilmek için bile hiç geriye alınmamıştır. Geride hizmeti hiç olmamıştır. Komuta ettiği birliğin küçüklüğüne gelince, muharebenin ilk gününden itibaren Arıburnu Kuvvetleri Komutanı olur, kuruluşundaki üç piyade, bir topçu alayına ilaveten bir piyade alayı daha emrine verirler, yani ilk gün beş alaya komuta eder. 27 Nisandan itibaren 7 alaya yani iki tümene, 1 Mayıstan itibaren 11 alaya yani yaklaşık 4 tümene komuta eder ve rütbesi yarbaydır. (bir ay sonra, 1 Haziran’da başarısından dolayı albaylığa yükseltilir, savaşın geri kalanında birliklerini bu rütbeyle yönetir) Anafartalar Grubu Komutanı olduğu 8 Ağustos’tan itibaren önce 8 tümene, sonra 3 kolorduya olmak üzere yaklaşık 10 tümene komuta eder. Aynı dönemde Albay Mustafa Kemal’in komşusu Kuzey Grubu Komutanı Yanyalı Esat Paşa’nın emrinde 3 tümen, Seddülbahir kesimindeki Güney Grubu Komutanı Vehip Paşa’nın emrinde iki kolordu halinde 5 tümen bulunmaktadır. Yani Mustafa Kemal’in emrindeki kuvvetleri Kuzey Grubu ile Güney Grubu kuvvetlerinin toplamından daha büyüktür ve cephedeki kuvvetlerin yarısından fazlasına komuta etmektedir. Dolayısıyla cephenin kaderini, hem kuvvet itibariyle hem de stratejik sonuç bölgesinde bulunmakla elinde tutmaktadır.” Gayrı resmi tarih adı altında kinler, hezeyanlar nasıl ortaya dökülüyor. Bu zihniyet, sırf Mustafa Kemal’i değersiz göstermek adına istiklal savaşı diye bir şey olmamıştır diyen zihniyetten farklı değildir. Aynı zihniyet aziz milletimizin kanı ve canı bahasına kazandığı ve bayram ilan ettiği zafer günlerini sebepler üreterek kutlamaktan kaçınan, ama sonucu yenilgiyle bitmiş bir savaşı istiklal savaşımızdan ön plana çıkarmaktadır. Oysa kesin şehit listelerini incelediğimizde gerek Çanakkale savaşları, gerekse İstiklal savaşı öz be öz Türk Mehmetçiğinin, asrın parlayan yıldızı Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, kadını ile yaşlısı, çocuğu ile bu milletin bir başarısıdır. Sırf Mustafa Kemal ve cumhuriyet düşmanlıklarından dolayı bu savaşları bile kendi çıkarlarına uygun hikâyelere çevirmek isteyenleri iyi tanıyalım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman Tamtürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |