Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
Sevgisizliğin kol gezdiği yurttan kaçmak çözüm mü? Beni neden bıraktınız anne baba soğuk, boyaları dökülmüş, hergün dayak yediğim bu yerlerde? Sizin yanınızda olsaydım da beni siz dövseydiniz keşke... Ona bile gık demezdim inanın. Başkalarının elinde uzunca bir çubukla indirdiği fiskeler beni hayata karşı ürkek yaptı, herkesten korkar oldum. Cebinden bilet çıkartmak için elini kaldıran adamdan tedirgin olur oldum. Pırıltı yok, ışık yok, tünelden çıkış yok. Koşuyorum nefes nefese... Kaybolmuşum, bulamıyorum yolumu. Herkes bana bakıyor. Herkes böyle mi? Ağlamamı hep kendimi acındırmak için kullandığım bir silah olarak mı görecek insanlar? Ama öyle bir şey yok ki... Ağlıyorsam içim acıdığından, incindiğimden, dayanacak gücüm kalmadığından yoksa başka bir sebebi yok... İşte sokaktayım bir başıma... Benim yalnızlığımı ve çaresizliğimi kim anlayabilir ki?... Ahhh... Ahh yalnızlık.... Kimsenin yanımda olmadığını bilmenin verdiği yalnızlığın tarifi ne mümkün ki?... Bu derin yaranın sızısını kim hissedebilir yüreğinde? Kimseye muhtaç olmak istemiyorum ama muhtacım işte... Kahretsin muhtacım! Onurlu olmaya, başımı mavi göklere değdirme arzumun telaşesiyle hareket etmeye çalışırken keyif almaya hevesleniyorum. Ben de diğerleri kadar çocuğum işte! Bunu istemem suç mu ki? Bakıcılar, gülerken bile gözlerimde hüzün okunduğundan bahsediyor. Beni benden alan ve bilinmezliklerin koynuna salıveren, yakan, kavuran kimsesizliğimi bilmiyorlar ki... Taş döşeli yollarda yaşıtlarım akşam saatlerinde annelerinin ‘Hadi yavrucuğum akşam oldu artık eve gel’sesiyle, birbirlerine ‘omuz omuz, eve gitmeyen domuz’ manilerini söylemeleri içimde ne duygular yaratıyor kimsenin haberi yok ki.. İlk defa yurttan izinsiz çıktım dışarı. Bugün yine dayak yiyeceğim. Oyuncakçı dükkanının önündeyim. Bakıyorum rengarenk oyuncaklara sonra da masmavi gökyüzüne, elime aldığımı düşlüyorum ve kardeşimle oynadığımı, uçan bir halının üstünde olduğumuzu... Ama olmayacak bir hayalin peşinde koştuğumu bilmiyorum. Birisi annesiyle giriyor dükkana. Elinden tutmuş annesi sıkıca, zarar gelmesin diye... Korumak için yavrusunu. Ya beni koruyan kim var? Ağlamak istiyorum, bir yandan da istemiyorum yine silah olarak kullandığımı düşünecekler gözyaşlarımı. Bu, duygularımı istediğim gibi ifade edememe duygusu beni kahrediyor. Benim güneşim hiç doğmayacak mı? Küçücük aklımla ben....” -Yapma ne oluuuur vurmaaaaa, başım ağrıyor lütfeen, bir daha istemezsen gitmem..... “Başımı koydum pis kokulu odada, mide bulandıran yastığın üzerine, kanayan burnuma ve ağrıyan sağ koluma rağmen... Annem olsaydı böyle yapabilirler miydi?... Hergeçen gün dahada fazla hissediyorum onun yokluğunu. Ona kavuşmak istiyorum. Gözlerim ağırlaşıyor, emirlerime itaat etmiyor uyuma diyorum, dinletemiyorum. Kalkıp bu odadan çıkıp gitsem diyorum ama dışarda kötü adamlar var. Bunu yapamam! O zaman kendimi öldürmeliyim fakat nasıl?” “Allah’ım, bana yardım et. Anneciğimi ne olur yanıma getir, ben de gideyim o nereye giderse... Ona sarılayım, öpeyim öpeyim birdaha öpeyim. Onun güzel kokusuna hasretim, hiç bilmediğim kokusuna. Eminim ki anneciğim çok güzel kokuyordur. Çok güzel bir kadındır. Beni çok seviyordur, en az benim onu sevdiğim kadar. Canım Allah’ım, bana canım annemi ver ne olur, yalvarıyorum Sana”. “Annnem benimm... Canım annem. Seni öyle çok seviyorum ki... Sana böyle doyasıya sarılmak ve kollarında uyumak için senelerce bekledim. Beni bırakma sakın. Annem, annem, annnem benim. Mis kokulu, güzeller güzelim benim, yavrucuğun seni çok özledi, neden bu kadar çok özlettin ki kendini... Usandım bu canımdan, seni beklemek de olmasa hiç çekilmezdi yaşam! Ama günün birinde geleceğini senin göğsünde uyuyacağımı biliyordum. Saçlarımı da tarayacak, balık sırtı öreceksin değil mi benim gül kokulu anneciğim? Beni yıkayacak, giydirecek, şefkatle gözlerime pırıltılı gözlerini değdireceksin, sıcacık ellerinle ufacık parmaklarımı oğuşturacaksın değil mi? Artık kızıl bir tül örtmeyecek vücudumu değil mi anneciğim?” “Annem benim, nereye gidiyorsun? Anneeeeeee, annneeeeeee....” Duvarlarda yankılanan anne çığlıkları ve anne sevdasından tutuşan, yaşadığı hayatın yükünü taşıyamayan çıldıran küçük bir beyin... Hüzün yok, gözyaşı yok, acı yok şimdi...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © gülşen kılınçer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |