 • İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik |
1
|
|
|
|
Rahmetlinin çocukları hala gözleriyle sessiz, hareketsiz,sabit bir noktaya bakıyorlardı. |
|
2
|
|
|
|
Mutlu bir evlilik umarken yok artık daha neler dedirtecek cinsten bir olay ve de son. |
|
3
|
|
|
|
-Gogol'un öldüğü günden tam yüz sene önce doğmuşum. Bu cevap biraz ukalacaydı ama o sorunun sahibi de bunu hak etmişti. Soruların hazır cevapları bekleneceği yerde soranın da araştırması gerekmez miydi? İ |
|
4
|
|
|
|
Özetlersek: Sen yüzsüz, utanmaz, alçak, namussuz, kalleş, şerefsiz, haysiyetsiz, soyguncu, adi... bir varlıktın. |
|
5
|
|
|
|
Mola verinceye kadar dayanabilir miydi? Ağrı giderek artıyordu, daha fazla bekleyemeyeceğini anlayınca yerinden kalkıp şoförün yanına gitti. |
|
6
|
|
|
|
Sanırım dört ay kadar sonraydı, bir gün büromda gazetelere göz gezdiriyordum. Uludağda önüme çıkan o kadının gazetede resmini gördüm.
ERDEN ERKİN |
|
7
|
|
|
|
Okyanusun ortasında bıraktığın düşlerimizi, şimdi hangi kağıt gemilerin küpeştelerinde
bir varmış ile bir yokmuş arasında yolculuklara çıkartabilirdim...
|
|
8
|
|
|
|
Prensip olarak evli bir kadınla asla birlikteliğim olamaz, ancak öyle bir göz göze geliyorduk ki...Bakışlarıyla bana öyle şeyler anlatıyordu ki..Ve ben onu o kadar iyi anlıyordum ki...
ERDEN ERKİN |
|
9
|
|
|
|
Vaktiyle bir ülkenin bir şehrinde bir sepetçi adam yaşıyormuş. Bu sepetçi sabahtan akşama kadar dükkânında sepet yapmakla uğraşırmış. İşine saygı duyar, en ucuza satacağı sepetleri bile büyük bir özenle hazırlarmış. Bundan dolayı yaptığı sepetler çok sağlam ve dayanıklı olurmuş. Başka şehirlerden, kasabalardan, köylerden onun yaptığı sepetleri almak için dükkânına gelenler bile varmış. Bu sepetçi yalnız salı günleri dükkânında bulunmazmış, çünkü salı günleri o şehirde pazar yeri kurulurmuş ve sepetçi pazarda sergi kurar, sepet satarmış.
|
|
10
|
|
|
|
Bizim Timur abi boğazını çok sever.
Trakyalı olmasına rağmen
bir doğulu gibi et – balık yemeye bayılır.
Yemek ve yediği yemek üzerine şiir yazmak
ayrıca onun özel bir zevkidir. |
|
11
|
|
|
|
Kendini çaresiz, yorgun ve yalnız hissediyordu. Yanına oturduğu yatağın üstüne kapattı yüzünü. Bir elin omzunu tutup, onu kaldırmasını ve sarılmasını diledi. İmkansızı diledi yani... |
|
12
|
|
|
|
Sıcak bir kış günüydü.Ani fren sonrası dev bir homurtu tüm otobüsü baştan sona turladı.İçinde dersine yetişmeye çalışan öğrencilerden sıkıntıdan patlayan ihtiyarlara mesaisi yeni bitmiş memurlardan hastaneden dönen hastalıklı insanlara kadar çeşit çeşit insan bilhassa burunlarından soluyarak içinde bulunduğumuz insan dolu fırını daha da bi harlıyorlardı.Hayatta kalma içgüdüsü doruktaydı.En ufak bir dalgınlıkta yerle bir olacağını bilen bu insanlar vahşi bir kurt gibi tetikteydiler.Bendeniz İsmet ise bu kurtlar sofrasının ortasında başımı cama dayamış ufak bir ritim tutturarak yolculuğumu yapıyordum.Bir gözüm uzun uzun uzaklara dalmışken bir gözüm de camdan görüntüsü yansıyan kızın bacaklarını kesiyordu.Yine de sıkılıyordum.Özellikle de bu küçük mahşer meydanında.Önümde cama sıralanıp benim gibi uzaklara dalmış olan işsizler mi dersin yoksa nefesinin tek damlasını ziyan etmeden arkadaşına birşeyler anlatan kıza mı?Hepsi yaşadığım azabı kat be kat artırıyordu. |
|
13
|
|
|
|
Aysız bir gecede bırakıp kaçtığın düşlerimizi, Marsailles Lejyoneri bir adamın, kanlı parmaklarına ve kirli geçmişine sırtlarken,her ilmiği askla örülmüş sevdalarımızı kızlık kanınla buladın sen.. |
|
14
|
|
|
|
Bazı şeyler var ki doğru kullanılırsa çok işe yarar. Böyle ruh çağırıldığını hiç duymadınız mı? |
|
15
|
|
|
|
Dolmuşun içinde, hareket etmesini bekleyen ayaktaki yolculardan bazıları “çıt çıt” diyor, bazıları da kafasını sallıyor. Sabırları tükenmek üzere. |
|
16
|
|
|
|
Şimdi seni burada görünce ve anlattıklarını dinleyince de anladım ki bana acı veren hayat değilmiş, benmişim hayatı acıtan. Hayat bana engel koymamış, benim kendimmiş bir engel... |
|
17
|
|
|
|
GARAJ PİSLİĞİNDE PUSUYA YATMIŞ İNSAN YÜZLERİNDE,YERDEN TOPLANIP 'İÇİLMEYE ÇAILŞILAN NEFES OROSPUSU OLMUŞ İZMARİTLERDE,ELDEKİ TÜTÜN KOKUSUNDA,YEPYENİ YOLCULUKLARDA AÇIĞA ÇIKAN ESKİ HÜZÜN YUMAKLARINDA... |
|
18
|
|
|
|
Dedi ve tam sınıftan çıkarken arkalardan bir hışırtı ve müdürümüzün tam sırtına isabet eden yumurta, krem rengi elbisesini sarıya çalmıştı. Tüm sınıf aniden sessizleşmişti; bazılarımızın arkalara doğru radar gibi çevrilen başları adeta bir suçlu arar gibiydi. |
|
19
|
|
|
|
İzmir de bir edebiyat atölyesinde eleştirmen Hülya Soyşekerci Hoca'mızla birlikte "Kafka'nın Dönüşüm" adlı eserini işlemiştik. Hülya Hoca'mız "Dönüşüm" eserinden yola çıkarak öykü yazmayı denememizi önerdi. Ben de bu öneri üzerine "Kim Ben, Ben Kim" adlı öyküyü yazdım. |
|
20
|
|
|
|
Öğle tatillerimde birden ortadan kaybolmamı neden sır gibi saklıyordum, bilmem ama arkadaşlarımın -herhalde o yavru kedileri annesinden alıp ayıracakları korkusu - yavrulara zarar verecekleri düşüncesi, çocuk yüreğimi kaygıyla dolduruyordu. Beni arayıp da bulamayan, derste yakalayıp “nerede?” olduğumu soran arkadaşlarıma “Annem dışarı salmıyor, evde yemek yememi istiyor…” gibi bahanelerimle savuşturuyordum.,, |
|