Gerçeğin dili çok yalın. -Euripides |
|
||||||||||
|
Bütün bir dünya sanki bizi biliyor, ne kadar çok üzüldüğümü biliyor ve Bir kez daha vuruyor. Ve ben bundan gocunmuyorum. Çünkü beni çok sevdiğini söyleyen, asla gitmeyeceğini söyleyen sen, beni kaç defa öldürdün, dünya vurmaktan çekinirmi. Çok özledim.. Ben seni görmeyi çok özledim. Gücüm kalmadı. Dayanılması çok zor bir hasret içinde kıvranıp duruyorum. Önceden gökyüzüne bakınca çok mutlu olurdum. Seni düşünürdüm her zaman ki gibi. O benim derdim. O beni çok seviyor. O benim, sadece benim. Bu kadar insan içinde sadece beni seviyor. Ve öyle seviyor ki herkesten ve her şeyden çok seviyor. Haykırma isteği gelirdi bu duygularımı etrafımdaki kalabalıklara. Ama sadece öyle olduğunu zannediyormuşum farkında değilmişim. şimdi ağlamamak için bakmak zorundayım gökyüzüne. Düğümlenen boğazımın düğümlerini açmak için bakıyorum. Aslına bakarsan açmak istemiyorum. Çünkü bende kalan tek şeyin bana ömür boyu yadigar bıraktığın acılar olacak. Onlarında gitmesini istemiyorum. Her şey gitti. Bir tek o acılar kaldı. Çok özledimm. Ve çok pişmanım. Seninle beraberken, yüzüm yüzündeyken, ellerin elimdeyken, gözlerin gözlerimdeyken gözlerimi kırpardım. Çok pişmanım gözlerimi kırptığım için. Geçen günler yadımda değil artık. Öylesine geçip gidiyorlar. Sanki her şey yolundaymış gibi birde zaman denen şey iliklerime iliklerime işliyor resmen. Zaman diyorum sesleniyorum, neden böyle acımasızca yavaş geçiyorsun? Zaman ya işte cevap vermiyor, öylece geçip gidiyor. Sonunda sokaklar geldiler koşa koşa. Sen nerdesin diye sordular bana. Hele o kaldırımlar varya, kafama kafama vurdular. Çok özlediler beni zannettim. Ama yine yanılmışım. Meğersem sonbahar gelmiş ya, onlarıda hüzün kaplamış. Beklemişler ki gelip kederimizi silsin, aşktan sıkılan şu ukala sarı yaprakları temizlesin üstümüzden. Kar geliyor malum. Her taraf bütün bir çıplaklığıyla kefenini giyeceği zamanı bekliyor. Rüzgarında bundan haberi var demek ki. Yoksa böyle delicesine esmesinin başka bir sebebi olamaz. Belki de vardır. O da köşe bucak ölümden kaçıyordur son sürat. Ama gerek yok ki buna. Ölüm bir bitiş değilki bizim dinimizde. Sahi rüzgar hangi dine mensup? Müslüman olsa cahillere fırtına olup esmesi lazım, Hristiyan olsa sevgiden yoksun olanlara fırtına olmalı, yahudi olsa katilleri tufanında yok etmesi lazım... Ama öyle değil. Bütün hepsini yerle yeksan ediyor. Evet işte buldum. Ateist olmalı bu rüzgar. Ama ateistleri de savuruyor bir o yana bir bu yana. Sahi dini ne bu rüzgarın, güneşin, toprağın... Deniz çarşaf gibi görünmüyor önümde. Acayip bir derecede sinirlenmiş olmalı kıyıları böyle amansızca dövüyor. Martıların feryatları bütün sahilleri sarmış vaziyette. O da nesi. Karşıda büyükçe bir Yunus. Sahildeki insanları selamlıyor adeta. Herkes eline aldı telefonu ve resmini çekiyorlar. Bazıları canlı yayın bile yaptılar. Birkaç asosyal dünya fenomenide varmış canlı yayın yapanların arasında. Bütün kızlar peşinde koşuyorlar benliğini asosyal medyaya satmış olan karakter ve kişilik yoksunu olan fenomenlerin. Ve bir şimşek daha çakıyor. Ardı sıra gök gürültüleri kesilmiyor. Amansızca bir savaş meydanı gibi. Aradan 5 dk geçmedi ki o koca Yunus kıyıya vurdu. Yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. 5dk önce gösteri yapan Yunus ne yaşadıda böyle kendini kıyıya vurdu. Ve yine insanlar sahneye çıktı. Şimdide ölüsünü paylaşıyorlar o sahte dünyada. Ve biraz zaman sonra artık herkes çekildi. Hatta deniz bile. Güneş bile gözükmeye başladı uzaktan ufukta. Olan Yunus ve kıyılara oldu galiba. Kıyılar dalgalardan dayak yedi, Yunussa canından oldu. Ah işte bir umut dedim yunusun yanına indim ama nafile. Biraz önce hayvan sevgilerini asosyal medyaya duyuran, yunusun öldüğünü takipçilerine ağlayarak anlatan fenomenler beni izliyorlar. Şimdide beni hayvansever olarak tanıtıyorlar adı sanı belli olmayan hatta gerçek olup olmadıkları belli olmayan takipçilerine. O sıra bir ses duydum. Yunus konuştu. Dediki bak arkamda bir tane daha Yunus var, o benim sevdiceğim. Beni terk edip gidiyordu. Ne yapıyor şimdi. Orda mı gitmiş mi? Anlam veremedim. Denizde gözlerimi gezdirdim. Ve bir Yunus takıldı gözüme. Suya girip girip çıkıyordu. Çok endişeli olduğu her halinden belliydi. Evet orda dedim, seni gözetliyor. Çağır gelsin dedi. Büyük bir çığlık şeklinde bağırmaya hazırlanıyordum tam ki Yunus durdu beni ve dediki, ne yapıyorsun sen el işareti yap gel diye, bağırmaya ne gerek var. Seven senin sessizliğinden de anlar dedi. Bende gel gel yaptım elimle. Uça uça geldi ve yarısı kıyıda yarısı denizde olan yunusa sarıldı. Denize çekmeye çalıştı ama nafile. Ağlamaya başladı. Dayanamadı kıyıya vuran Yunus ve döndü diğer yunusa. Ya gülüm, senin bana geri dönmen için illa ölmem mi lazım? Ben senin için yaşamayı göze almışım dedi. Sonra beni selamladılar ve uçsuz bucaksız denizde yüzmeye başladılar. Onları izlerken dalmışım, birden alkış sesiyle irkildim. Arkama döndüm, anlam veremedim ne olduğuna. Meğersem beni alkışlıyormuşlar. Öylece koşarak uzaklaştım insan görünümlü İnternet modemi gibi dolaşan yaratıkların yanından. Sonra yine başbaşa kaldım yalnızlıkla. Her insan yalnızdır aslında ama bazıları daha yalnızdır...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ebubekir Aslan , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |