Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov |
|
||||||||||
|
—Karmaşanın orta yerindeyiz Her yer sis. Karanlık çok korkutmuştur zaman zaman Biraz da yalnızlık Bir ıslık çalarsın Bir ateş yakarsın Ansızın kapını çalacak birini mutlak bulursun. Peki, siste ne yaparsın? Gecenin kara-n-lığı Sisin beyazlığı Hangisidir daha ürkütücü olan? Siyah mı? Beyaz mı? —Asıl ürkütücü olan ürkütücü olanın neden ürkütücü olduğunu bilememek değil midir? Ya da asıl ürkütücü olan gerçekten iyi olanın ben iyiyim demesi mi? İyi olanın ben iyiyim demesi değil Ürkütücü olan gerçekte ne olduğumuzu asla ve hiçbir zaman bilemicek olmamız değil midir? —Belki de gerçekten ürkütücü olandan daha ürkütücü olan şey sürekli olarak bir şeyleri bilmek zorunda olmamızdı. Oysa bilgi karanlığın ta kendisidir —Asıl ürkütücü olandan daha ürkütücü olan bir şeyler bilmek zorunda hissetmemizdi kendimizi. Yine ve her zaman cahillik özgürlüktür. Cehalet mutluluğun ta kendisidir —Acının ne olduğunu bilmeyen adını koyamayan ne bilsin di ki çektiği şeyin acı olduğunu Bilmediğinden de neden daha fazla yüreği elemle dolsun du ki! —Cahillikten daha fazla bir özürlük kişinin kendisini tanıma ya çalışması demek değil mi? Asıl özgürlük bu değil miydi yoksa biz mi yanlış öğrenmiştik? Tatlıyı tatlı yapanın daima acı olduğu gibi özgürlüğü özgürlük yapanda daima toplumsal baskılar değil midir ya da başkalarına göre yaşama düşüncesi? Var olan bilgi asla var olmasaydı kişi ne bilirdi tatlıyı acıyı ne de özgürlüğü tutsaklığı. —Yaşasın kargaşa Yaşasın anarşizm Kahrolsun bireysel özgürlükler —Ölüm noktasına gelip de aslında hiç yaşamamış olduğunu anlamak? Bireyselliğini yaşamayan dolayısı ile kendisini yaşayamayan insan yığınları? Gerçeklerin sadece içimizde olduğunu fark edemeyen kalabalıklar? Sürekli bir şeyler anlatmaya çalışan var olduğunu lafla kanıtlamaya çalışan insancıklar. —Yani sizler. Yani siz grubuna girmeye gayret gösterenler Ben dünyayım, ya da dünya benim! Ben yaşamın ya da ölümün olmadığı dünyayım 1 Ya da ölümle yaşam döngüsünün akıp gittiği dünya ben değilim!!! Korkuysa korku benim. İsyansa asinin ta kendisiyim! Çığlıksa en yüksek ses benimkisi, Suskunluksa en iyi susan da benim, Ben siz değilim, Siz de ben! Bencillikse Narsis ustan daha Narsis-sus-um. —Ben bir hiçim Aynı zamanda her şey! —Her şeydeki hiç ne kadar kocaman gelirse o kadar kocaman Hiçteki her şey ne kadar küçükse de o kadar büyüğüm gözünüzde, küçük olduğum için!!!! Yel değirmenlerine karşı Don Kişot muyum? Yoksa kendimin yalnız bir parçası mıyım? İyi miyim? Yoksa kötü mü? Ya da önemli değil miyim? —Daha da önemli olan iyi kötü ya da önemli olup olmamamdan daha önemsiz birimiyim ya da tersi? —Bir atom kadar anlamlı olan bu parçacık yine de arıyor bazen cümlelerine cümle ekleyecek benzer bir atom parçası daha… Bu da asıl ürkütücü olandan daha ürkütücü olan cehaletin yarattığı bir his olsa gerek. Ya da hayat karmaşasının bize öğrettikleri… —Bize öğretilen sadece burada var olduğumuz ve burada olamayacağımız daha fazlası değil zaten daha fazlası da yok… Özgürlük denen kavram herkesin istediği bir durum olabilir. Ama neden o zaman sürekli birilerine bağımlı olmayı istiyoruz. Sevgili eş ya da dost bunların hepsi bir kendini kandırmaca mı? Ya da bir araç mı? Aslolan bedenin kendi doğallığı içerisinde yanında birilerini istemesi mi? Yoksa öğretilenlerden bunu bir araç haline getirmesi mi? Sevgi karşıdakini sevmek mi yoksa onu kendinle özdeşleştirerek sevmek mi? —Kendimizle özdeşleştirmek olsaydı asla o durum sevgi olamazdı. Kişi gerçekte seviyorsa sadece sever onun ne olduğu önemli değil. Öyle olmadığı zaman sen kendine bir başka bir ben yaratmış oluyorsun ki zaten sen varsın. Sadece o, Onun tüm benliği ve sen. —Asla başkalarına kendini dayatma. Yoksa ondan sıkılırsın. Ya da sıkılmazsın ya da ben yanlış biliyorum dur kim bilebilir- Ya da hiçbir şey olmuyordur. Bu sadece kendimize oynadığımız bir oyundur kim bilir… —Bilen kimse ya da bu oyunu yazan yöneten —Yazan yöneten hatta senaristi bile sensin Ama zaten bir oyun 2 Sen istemesen de öyle olmayacak mı? —Zaten kim ister ki? Kurallarını benim belirlemediğim Sonunun gelmesi gerektiği yerde bitiremediğim bu oyunun Ne senaristi, Ne oyuncusu, Ne figüranı, Ne makyözü, Ne de dekoru olmak istemiyorum. Hayat İstifa dilekçemi kabul eder misin? —Aslaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa Neden mi? Senin sana ihtiyacın var da ondan. Zaten en güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımız değil mi? Yoksa yanlış mı öğretildi? Hem zaten dünyada sıkıcı olmayan hiçbir insani davranış yoksa bu değişim çabaları ya da monotonluktan kurtulma çabası neden? —Hayat bir kere daha mı hayır? Hem ayrıca en güzel günler yaşamadıklarımızsa biz onların güzel olduğunu nereden biliyoruz! —Bilemediğimiz için yaşamadık ya zaten. —Bildiklerimizi ne kadar yaşayabildik peki? --Bildiklerimizi yaşayamadığımız için üzgün değil miyiz zaten.? Farkında olamadıklarımıza üzülmüyor muyuz? —Farkında olduramadıklarımıza üzüldüğümüz gibi mi? -Gerçekten farkında olduğunu isteseydik farkında olmazlar mıydı? —Biz her ne kadar farkında oldurmaya çalışsak da öğretilenler farkında olmalarına engel olduğu için biz bir kâbusun orta yerinde uyanmıyor muyuz her daim? —Sen tiyatroda yaşıyorsan her şeyi değiştiremez misin? Oyuncular, senaryo, dekor, figüranlar vs. Doğaçlamalar yasak bize… Dekorla gerekmediği yerde oynamak, Tekstten gereksiz cümleleri atmak, Figüranları beğenmemek, Hepsi yasak bize. —Gerçekten yasak mı yoksa seyirciler mi öyle istiyor diye biz yasak olduğuna inanıyoruz? —Yasakları reji belirler. Seyirci ise görmek istediğine güler. —Reji seyircilerin beğenmeyeceğini düşündüğü bir şeyi yapmaz zaten yapsa da hemen değiştirme çabasına girmez mi? —Bazen düzelme uğruna yaptığımız çabalar daha fazla bozguna uğratmaz mı bizi? Her acı bir şeyler öğretmez mi? Her bozgun bir sonra ki için bilgi vermez mi? O zaman bize bir şeyler öğretiyorsa neden bozgun olduğunu düşünelim! —Her acının öğretisi bir yıkıma, Her bozgunun getirdiği bilgi ise bir yorgunluğa götürür. —Seyirciler bir hiçtir. Tıpkı her yaşanılan an gibi. Yitip gideceğini bildiğimiz kahkahalar, Anlık mutluluklar, Ne kadar büyük olabilir ki? —Karamsarlık seyircilerden mi geliyor? Oyunun tabiatında mı var? Kim bilir? —Yitip gideceğini bilmeseydik kahkaha o kadar değerli olabilir miydi? Ya da değerli olan her ne varsa. —Ana tema küçük mutluluklarla avunmak mı yoksa küçük mutluluklarla avunmayacak kadar değerli olmak mı? —Hiçbir zaman büyük yok. Mutlulukta olduğu gibi! Onu büyüten sadece biziz, bir mutluluğu diğer mutluluğun önüne koyarak. Büyük ya da küçük olduğu için değil. —Avunmak mı? Bekli de. Bazı değerlerin büyüğü küçüğü olmaz değil mi? Onlar değerdir zaten. —Kendin gibi. —Senin sana biçtiğin değer biçilmiyorsa kişilerce değer değer midir? —Seyirciler bir hiççççç? Ya da her şey! Onu belirleyecek olan kim? Tabi ki sen! Aslolan sensin başkası değil. Çünkü onu yaşayan sensin yine başkası değil. —O zaman tüm belirlediklerimden dolayı beni şüpheye düşüren seyircilerden etkilenen bu yüreği çıkarıp atabilir miyim hayat? —Gerçekten istiyorsan neden olmasın. —Olur, o zaman. Sen bilirsin. Her zaman ki gibi… The end
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lihan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |